II.ABDÜLHAMİD +/-
Güncelleme tarihi: 22 Nis
Türk Tarihi'nin bütün önemli figürleri Mustafa Kemal Atatürk olsun, Fatih Sultan Mehmet, Sultan II.Abdülhamid olsun hepsi bizim tarihimizi oluşturur ve birbirinden ayrı düşünülemez. Bir çok sebepten ötürü Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün çok ayrıcalıklı bir yeri vardır ve olacaktır. Ancak tarihi öğrenmek ve ondan ders çıkararak özellikle yapılmış hataları tekrarlamamak ta bizim elimizdedir. Bilgi ve belgeye dayalı veriler ve yakın tarihteki neden-sonuç ilişkilerine bakarak tarafsız araştırmalarla gerçekleri fanatizm, aşırı duygusallık ve tafaftarlıktan ayırarak irdelemek önemlidir.
Osmanlı son dönem hükümdarlarından Sultan II. Abdülhamid hakkında bir çok şey yazılmış, çizilmiş, söylenmiş, film ve dizilere konu olmuştur. Özellikle son dönemde kendisi sıkılıkla gündem olmuş ve hayranları tarafından öne çıkarılmış ve çıkarılmaktadır.
Burada çok ayrıntıya girmeden kısaca kendisinin, mümkün olduğunca tarafsız bir bakış açısıyla ve ana hatlarıyla neleri ''güzel'' neleri ise ''hatalı'' yaptığı konusundaki düşüncelerimi paylaşmaya çalışacağım.
Herşeyden önce padişahlık yaptığı dönemin (1876-1909) kendisi ve Osmanlı için oldukça zor ve şanssız bir dönem olduğunu söyleyebiliriz. Osmanlı İmparatorluğu'nun 1.592.806 km² toprak ile ''en çok toprak kaybedilen dönemi'' onun padişahlık yaptığı dönemdir.
Sevenleri tarafından II. Abdülhamid döneminde Osmanlı İmparatorluğu’nun hiç toprak kaybetmediğine dair söylemler dile getirilse de ne yazık ki belgeler, gerçekler ve yukarıdaki harita başka şeyler söylüyor ; II. Abdülhamid döneminde toprak kayıpları 93 Harbi olarak bilinen 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’nın sonunda imzalanan Ayestefanos (03 Mart 1878) ve Berlin (13 Temmuz 1878) Antlaşmaları ile başladı.
Berlin Antlaşması Osmanlının Karlofça Anlaşmasından (1699) sonra en çok toprak kaybettiği bir antlaşmadır. Ve bu antlaşma ile İngiltere de Osmanlı topraklarının parçalanmasına katılmış olur.
Bu antlaşmalar ile Bulgaristan toprakları üç bölgeye ayrıldı, Yunanistan’a toprak (Teselya) verildi. Girit 1898'de bağımsız ve otonom bir yapıya geçti. Karadağ’ın, Sırbistan’ın ve Romanya’nın bağımsızlığı kabul edildi.
Bosna-Hersek hukuki olarak Osmanlı'nın bir parçası olarak kalmaya devam etse de fiilen elden çıkmış Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'na devredilmiş oldu (1878).
Kars, Ardahan ve Batum harp tazminatı olarak Rusya’ya bırakıldı; Rus ordusu, batıdan Yeşilköy'e (önceki adı Ayastefanos), doğudan Erzurum'a kadar geldi. Böylelikle Rusların ''Panislavizm'' siyaseti başarı kazanıyordu. Kotur (Qatur) ise İran’a verildi.
Bunun yanında Kıbrıs’ta İngiliz hakimiyeti pekişti, 1881’de Fransa Tunus’u, 1882’de İngiltere Mısır’ı işgal etti. 1885’te İtalya Habeş’i işgal etti. Bulgarlar ise aynı yıl Doğu Rumeli’yi işgal ederek bağımsızlıklarını ilan ettiler.
Özetle bulgular aşağıdaki gerçeklere işaret ediyor :
II. Abdülhamid 1876-1909 tarihleri arasında tahtta kaldı.
Tunus 1881’de Osmanlı’dan Fransızların himayesine geçti.
Sırbistan 1878’de Osmanlı’dan ayrıldı.
Bulgaristan’da 1878’de Bulgar Prensliği kuruldu.
Milli Savunma Bakanlığı belgelerinde II. Abdülhamid döneminde toprak kaybedildiği bilgisi yer alıyor.
Yıldız Teknik Üniversitesi Sultan II. Abdülhamid Araştırma ve Uygulama Merkezi kayıtlarına göre, Berlin Anlaşması ile Osmanlı’nın Balkanlardaki gerileyişi resmiyet kazandı; Bosna Hersek ve Kıbrıs kaybedildi.
Uluslararası kaynaklar da Balkanlarda toprak kaybedildiğine vurgu yapıyor.
Buna mukabil, hükümdarın devrinde ''toprak kaybı yaşanmadığını'' söyleyen herhangi bir resmi ve güvenilir kaynağa erişilemiyor.
Güzel İşler
1-Beykoz Hamidiye Kâğıt Fabrikası - 1886
Osmanlı döneminde kurulan son kâğıt fabrikasıdır. Sultan II. Abdülhamid, kâğıt fabrikasını kurma yetkisini 50 yıl için Serkarin Osman Bey’e verdi. Fabrikanın kurucusu Serkarin Osman Bey'in ilk fikri bir matbaa kurmaktı. Ancak, Avrupa’dan gelen ithal kâğıt karşısında rekabet gücü oluşturulamaması nedeniyle bu girişimler sürdürülememiştir.
2-Şişli Etfal Hastanesi - 1899
Şişli Etfal Hastanesi, Türkiye’nin ilk çocuk hastanesi olma özelliğini de taşır. Sultan II. Abdülhamid’in 7 aylık kızı Hatice Sultan 14 Şubat 1898 tarihinde difteri hastalığından ölür, bunun üzerinde sultan Dr. İbrahim Bey’i bir çocuk hastanesi kurmakla görevlendirir.
3-Darülaceze - 1895
Darülaceze, 1895 yılında Sultan II. Abdülhamid tarafından kuruldu. Burada; din, dil, ırk, sınıf ve cinsiyet farkı gözetmeksizin bakıma muhtaç, yaşlı, engelli insanlara, sokağa terk edilmiş insanlara hizmet verilmektedir.
4-Yıldız Sarayı Kütüphanesi - 1882
Kütüphanenin kuruluş tarihi araştırmacılar tarafından kaynak gösterilmeden (1882) olarak kabul edilmektedir. Ancak II. Abdülhamid’in kitaba ve okumaya karşı bilinen hassasiyeti, Kütübhâne-i Hümâyun diye anılacak zenginliğe ulaşabilmesi için gereken süre ve tahta çıkış tarihi dikkate alındığında kütüphanenin daha erken bir tarihte kurulduğunu söylemek mümkün. Sultan II. Abdülhamid döneminde Osmanlı’nın ana sarayı olarak kullanılan Yıldız Sarayı, içinde önemli tarihi belgeleri barındırır. Kütüphanede yabancı dillerde yazılmış Osmanlı ile ilgili kitaplar, el yazmaları, Avrupa’da çıkan tüm gazetelerin arşivleri yer almaktaydı. Saraydaki belgeler, Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nin (BOA) çok önemli bölümünü oluşturdu.
5-Abdülhamid’in Fotoğraf Albümleri
Çevresinde olan her şeyden haberdar olmak isteyen Sultan II. Abdülhamid’in fotoğrafçılığa ilgisi vardı. Dünyanın en büyük fotoğraf arşivi olan bilinen koleksiyon 35 bin parçadan oluşmaktadır. Ayrıca kendisi 1893 yılında Amerikan Ulusal Kütüphanesi'ne 1819 fotoğraftan oluşan önemli bir fotoğraf albümünü hediye etmiştir.
6-Osmanlı Bankası
1856'da kurulan İngiliz sermayeli Bank-ı Osmani (Ottoman Bank) ile 1862 borçlanmasını üstlenen Fransız mali grubu ''Banque de Paris et des Pays-Bas'' ortaklığıyla, 1863'te İstanbul'da Bank-ı Osmanî-i Şahane adıyla kurulan bankadır. 17 Şubat 1875'te imzalanan yeni bir sözleşme ile banka, imparatorluğun hazinedarı konumuna getirildi. Osmanlı Bankası’nın 1863 tarihinde kurulmasıyla birlikte devletin para basma yetkisi bu bankaya verilmiştir. Ancak bu durum Osmanlı Devleti’nin mali denetim altına girmesine ve mali politikalarını belirlemesinde bağımsızlığını kaybetmesine yol açmıstır. Osmanlı Devleti 1876 yılında borçlarını ödeyemez duruma gelmiş ve borç ödemelerini durdurduğunu ilan ederek bir anlamda mali iflasını ilan etmistir. Mali iflasın ilan edilmesi sonucu 1881 yılında Düyunu Umumiye İdaresi kurulmus ve bu tarihten sonra (1881-1914) Osmanlı Bankası’nın borç yapılandırma ve yabancılar adına borç toplama etkinliği daha da artmıstır.
7-Pera Sergileri
Sanata önem veren Sultan II. Abdülhamid, Osmanlı’da sanatçı ve tarihçilerin yetişebilmesi için Osman Hamdi Bey’e Sanayi-i Nefise Mektebini 1882 yılında kurdurdu.
8-İstanbul Arkeoloji Müzesi (1891)
Osmanlı’da ilk müze Sultan Abdülmecid döneminde kuruldu, fakat müzecilik alanındaki faaliyet Sultan II. Abdülhamid döneminde başladı. Sultan, bugünkü İstanbul Arkeoloji Müzesi'ni Osman Hamdi Bey’e kurdurdu (13 Haziran 1891).
9-İstanbul İtfaiye Teşkilatı
Sultan II. Abdülhamid döneminde İstanbul’da 10 büyük yangın yaşandı. Yangınlar yüzünden binlerce ev kül oldu. Sultan yangınların önüne geçebilmek için tulumbacılar teşkilatını kurdu. 26 Eylül 1874 tarihinde; 4 Nizamiye (kara), 1 Bahriye (deniz) taburundan oluşan İtfaiye Alayı kurulur ve bu tarihinden itibaren 49 yıl devam eder.
10-Hicaz Demir Yolu
Sultan II. Abdülhamid tarafından 01 Eylül 1900 tarihinde temeli atılan, Anadolu'yu katederek Şam’dan Medine’ye kadar uzanan Hicaz Demir Yolu, 1 Eylül 1908’de hizmete açıldı.
11- Eğitim faaliyetleri :
1880 Yılı / Mekteb-i Hukuk'un Açılması
1882 Yılı / Bayezid Kütüphanesi'nin Kurulması
1883 Yılı / Sanayi-i Nefise Mektebi'nin Kurulması
1889 Yılı / Dilsizler ve Âmâlar Mektebi'nin Açılması
1892 Yılı / Aşiret Mektebi'nin Açılması
1900 Yılı / Darülfünun'un Açılması; 1933 reformuyla İstanbul Üniversitesi'ne dönüşmüştür.
Hatalar
1-Meclisi fesh etmesi ; Osmanlı-Rus Savaşı'nın (1877-1878), iç ve dış sorunlarının gölgesinde çalışmalarını yürüten bu meclis birinciye oranla hükümete karşı daha eleştirel bir üslûp kullanmaktaydı. Meclisle hükümet ve saray arasında oluşan gerilim sonucu, anayasanın kendisine verdiği yetkiye dayanan II. Abdülhamid 13 Şubat 1878’de meclisi süresiz olarak tatil etme kararı aldı. Kararı ertesi günkü toplantıda öğrenen mebuslar memleketlerine geri döndü. Yaklaşık otuz yıllık bir aradan sonra 23 Temmuz 1908’de Meşrutiyet ilân edildi ve anayasanın yeniden yürürlüğe konularak Meclis-i Umûmî’nin açılacağı kamuoyuna duyuruldu.
2-Tek adam yönetimi ; Saltanat koltuğuna oturduğunda, ilk yaptığı iş kendisini iktidara getirenleri tasfiye etmek oldu. Meclisi dağıttı ve sürgün yetkisi alarak muhalifleri sürgüne gönderdi. Zira kendisine muhalefet edilmesine tahammülü yoktu.
Sultan Abdülhamid dönemine ait en büyük eleştirilerden biri de bu sürgünlerdir. Sultanın suç işlemiş kişiler hakkında verdiği kararlardan biri olarak sürgün etme politikası, bir Osmanlı geleneği olmasına rağmen, kendi döneminde artan bir orana sahip olması nedeniyle bir baskı unsuru olarak değerlendirilmiş ve eleştirilmiştir. Bu dönemde yaşanan olaylar sonucu , Padişah bu metoda sıkça başvurmuştur. Kendisine karşı örgütlenen gurupların eleştiri ve eylem girişimleri sonrası, birbirini izleyen tutuklama ve sürgün dalgaları muhalif sesleri sindirme politikası olarak görülmüştür.
Kanun-i Esasi'nin yani dönemin Anayasa'sının son kısmında yer alan sürgün etme hakkı dolayısıyla çok eleştirilmiştir. Nitekim bu maddeye dayanılarak, Mithat Paşa 5 Şubat 1877 tarihinde İtalya’ya sürgün edilmiştir.
Bir gün kendisinin de bu gibi kişiler tarafından iktidardan indirilebileceği endişe ve korkusunu yaşamaktaydı. Bu korku aşırı baskıcı bir yönetime dönüştü. İlahi taktirdir ki, kendisini de hal fetvasıyla iktidardan indiren yıllarca beraber çalıştığı, yanında duran en güvendiği adamları oldu. Evham ve endişelerini hakikatlerin önüne geçirmesi yaptığı büyük yanlışlardandı.
3-İstibdad rejimi uygulamaları, muhalif görüşleri kabul etmemesi; Düşünen sorgulayan, eleştiren, muhalefet eden ilmiye sınıfını susturması, her dediğine itaat eden tarikat şeyhlerine öncelik vermesi, dinin uyarıcı ve ikaz edici yönünü örterek, uyuşturan, sorgusuz itaate yönelten sapkın tarikatları sürekli desteklemesi, büyük yanlışlarındandı. 33 yıllık iktidarında, bütün kontrol elinde iken, bilinçli, bilim ehli bir nesil yetiştirememesi, düşünenleri sorgulayanları sürekli olarak baskı altında tutması, liyakatten öte sadakati öncelemesi, büyük yanlışları arasındadır.
Sultan Abdülhamid’e Muhalif Devlet Memurlarından Süleyman Kadızâde, Sultan Abdülhamid döneminin en önemli sorununu idare tarzında bulmaktadır. Halkla yöneticiler arasında derin farklılıklar tespit ederek, Padişahın olan bitenden pek de haberdar olmadığını, iletişim kurmakta ve tarafsız bilgi almakta zaafiyet gösterdiğini düşünmektedir. Bunun en büyük sebebini Sultanın devleti ''tek elden'' yönetme anlayışı olarak görmektedir.
4-Jurnalcilik, sansür, hafiye teşkilatı ve ispiyonlama uygulamaları; Basın sansürü 1877'de Sıkıyönetim Nizamnamesi ile başladı. Sadece gazeteler değil dergi ve kitaplar (özellikle tarih kitapları) dahi sansürden geçerdi. Gazeteler basılmadan önce Matbuat Dahiliye Müdüriyeti sansür kurulunca kontrol edilirdi. Gazetelerde sansürlenen yerler boş çıkardı. Sultanı rahatsız eden çok sayıda kelime yasaklanmıştı.
Örneğin, dönemi boyunca Osmanlı en büyük toprak kaybını yaşadığı için Mısır, Sudan, Trablusgarp, Girit, Yemen, Ermenistan, Bulgaristan'dan söz etmek dahi yasaktı.
Harbiye'de Abdülhamit'in hafiye sisteminden nasibini alan öğrencilerden biri de Mustafa Kemal idi. O zamanlarda genç Mustafa Kemal Harbiye'li arkadaşları ile birlikte bir okul gazetesi çıkarmıştı. Bir gün sansür uygulaması yapan ''okul hafiyeleri'' ne yakalanmış ancak okul müdürü Rıza Paşa olayın büyümesini engellemişti. Mustafa Kemal akademiyi bitirdikten sonra İstanbul'da arkadaşları ile birlikte kaldıkları apartmana sızan bir hafiyenin jurnali yüzünden tutuklanmış, hapsedilmiş ve bir kaç ay tutuklu kalmıştı. Daha sonra Suriye'ye sürgün edilmiş, 1905'te Şam'da bir süvari kıtasında göreve başlamıştı.
5-Düyun-u Umumiye (1881-1923); ekonomik bağımsızlığın yitirilmesi
Zamanla iç kaynakların tükenmesi ve yaşanan Kırım Savaşı’nın (1853-1856) ağır ekonomik yükünü hafifletmek amacıyla savaş sırasında İngiltere’den ilk dış borç alındı. Daha sonra diğer Avrupa devletlerinden de ihtiyaç oldukça dış borçlar alınmıştır. Dış borç alınma nedenleri şöyle sıralanabilir; savaş harcamaları ve askerî harcamalar, yeni sarayların yapımı, kısa vadeli borçları ödeme, bütçe açığını kapatma, demiryolları yapımı.
Osmanlı Devleti dış borçlanmayı daha çok Fransız Frangı ve İngiliz Sterlini üzerinden yapmıştır.
Osmanlı Devleti, Sultan II. Abdülhamid Han zamanına geldiğinde, ağır dış borçlar altında ezilme durumundaydı. Akıllı önlemlerle belli bir zaman içerisinde bu borçlar ödenebilirdi. Ancak 93 Harbi (1877 – 78) yenilgisi, devleti iflasın eşiğine getirdi. Devlet, en verimli topraklarını kaybetti. Akın akın gelen göçmenlerin sayısı milyonlara ulaştı. Ordu ise perişan bir durumdaydı.
1874 yılı sonlarında borçlar ödenemeyecek bir düzeye ulaştı. 1875’te borç ödemeleri durduruldu ve “moratoryum” ilan edildi. 1881’de Muharrem Kararnamesi adı verilen bir yönetmelikle, Osmanlı Devleti’nin borçlarının tahsili için Düyun-u Umumiye İdaresi kuruldu ve Devletin mali kaynaklarına yabancılar tarafından el konuldu.
6-Arkeolojik eserlerin bilhassa Almanlara verilmesi
19. yüzyılın sonlarında başlayan Osmanlı-Alman siyasi yakınlaşması Osmanlı yönetiminin Almanya'ya hem ekonomik hem de kültürel bazı imtiyazlar vermesinin yolunu açmış; bu durum arkeolojik çalışmalarda da karşılık bulmuştur. Alman arkeolog ve oryantalistlerin sahada olmasının önünü açan en önemli gelişme ise Anadolu ve Bağdat Demiryolu projeleriydi.
Demiryolu hatlarının içerisinden geçtiği devlete ait toprakların işletim hakkı Bağdat Demiryolu Şirketi’ne devredilmişti. Böylece kumpanya, hat boyunca inşaat işlerini yürütme amacıyla ormanları ve taş ocaklarını kullanma imtiyazı ve aynı zamanda 1903’te yapılan anlaşma gereği arkeolojik çalışmalar yapma hakkı elde etmişti. Bu sayede kurulan Alman arkeoloji dernekleri aracılığıyla tüm Anadolu ve Orta Doğu'da kazı çalışmaları başlatılmış ve bulunan eserlerin yurt dışına, Almanya' ya kaçırılma süreci başlamıştır.
Boğazköy Sfenksi; MÖ 1300 Hitit İmparatorluk Dönemine ait Sfenks, yaklaşık 3300 yaşında. Kireçtaşından yapılan eser 2,5 metre boyunda, 1,75 metre eninde ve 1.700 kg ağırlığında. 1906-1912 yılları arasında Boğazköy'de, Müze-i Hümayun başkanlığında ve Alman heyet üyelerinin de katılımıyla yapılan kazılarda bulunmuş ve Almanya Berlin Bergama (Pergamon) Müzesi'ne götürülmüş. İadesi ise yoğun çabalar sonucu ancak 2011 de gerçekleşmiş. Halen Sfenks, diğer eşiyle birlikte ülkemizde Çorum'un, Boğazkale ilçesindeki Boğazköy Müzesi'nde sergileniyor.
7-Kıbrıs ve Ege adalarının verilmesi
Eylül 1829-EDİRNE Antlaşması : Osmanlı Padişahı II. Mahmut döneminde, Yunanistan’ın 1830’da bağımsızlığını kazanmasıyla kaybedilen Mora ve Attika Yarımadası’na ek olarak; Eğriboz, Kuzey Sporat Adaları, Siklat Adaları da elimizden çıkmıştır. (İLK KAYIP)
UŞİ Antlaşması (18 Ekim 1912) : Padişah Sultan Mehmed Reşad döneminde Osmanlı Donanması’nın zayıflığından yararlanan İtalya 1911 Eylül sonunda Trablus’a saldırdı, akabinde 12 Adaları işgal etti. Abdülhamit döneminde Haliç’e hapsedilerek çürütülen Osmanlı Donanması’nın zayıflığı, Yunanistan’ın da iştahını kabarttı. Yunanistan, Averof zırhlısıyla Ege adalarını, özellikle Midilli’yi işgal etti. İki cepheden kuşatılan Osmanlı, İtalya ile Uşi Antlaşması’nı imzalamak durumunda kaldı. Bu antlaşma ile Osmanlı, 12 Ada’yı Balkan Savaşı sonuna kadar İtalya’ya bıraktı. Ancak kısa süre sonra başlayan I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı ile İtalya’nın karşı karşıya gelmesiyle adalar İtalya’da kaldı. Böylece 12 Ada, fiilen 1912 ve 1914 yıllarında elden çıkmış oldu.
1878 Yılında Berlin Antlaşması sırasında yapılan ek bir antlaşma ile Kıbrıs, bir tek silah atılmadan, bir savaş olmadan II. Abdülhamid'in başında olduğu Osmanlı Devleti tarafından İngiliz yönetimine teslim edilmiştir. İngiliz diplomasisi “Osmanlı-İngiltere İttifak Anlaşması” nı Osmanlı Hükümetine entrika, baskı, Rus tehdidi ve Doğu Akdeniz Süveyş Kanalı politikaları doğrultusunda imzalatmak suretiyle başarmıştır.
İngiltere, Ada’yı teslim alır almaz sömürge kurallarını uygulamaya başladı. Özetlemek gerekirse Kıbrıs 1878 tarihinden itibaren fiilen bir İngiliz sömürgesi oldu.
8-Donanmanın Haliç'te işlevsizleştirilmesi - kendisine karşı düzenlenebilecek bir kalkışma endişesiyle- Ege Adaları'nın, yukarıda belirttiğimiz gibi, savunmasız kalmasına sebep oldu.
9-Kendi devletinde, kendi iktidarında yokluk, sefalet, işsizlik, ahlaki bozulma, Avrupa-i eğitim kurumlarının çoğalması, materyalist fikirlerin yayılması ileriki günlerde yaşanacak büyük buhranın habercisi olsa da önlem alamamıştır. Kendi mülkünde ıslahat ve modernleşme çabalarına hız veren sultan, mali yönden büyük sıkıntılar çekmesine rağmen sağladığı borçlarla yatırımlar yapmakta, ancak mazlum Anadolu halkı ise sefalet içinde yaşamaktadır. Bunlara çözüm bulamamakla birlikte kayıtsız kalmıştır.
10-Osmanlı Sultanı olmaktan ziyade, ümmetin halifesi sıfatıyla öne çıkmaya çalışmış, halife sıfatı sultan sıfatının önüne geçmiştir. İslam Dini'ni içeride ve dışarıda kendi siyaseti için kullanma eğiliminde olmuştur.
Kaynaklar :
https://belleten.gov.tr/tam-metin/1589/tur - Türk Tarih Kurumu
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/2321435 - BİR ARKEOLOJİK KAZININ ASLINDA SÖYLEMEDİKLERİ: TEL HALEF’TE OSMANLI BÜROKRASİSİNİN ÇARESİZLİĞİ
Çok güzel bir araştırma ve inceleme yazısı, günümüze ışık tutmasını diliyorum.