AHİLİK VE KIRŞEHİR
- Haluk Hızlıalp

- 27 Kas
- 7 dakikada okunur
Kasım 2025 tarihinde Kırşehir'e yaptığımız ziyaretin en önemli unsurlarından biri de Ahilik Teşkilatı ve kurucusu Ahi Evran idi.

Kırşehir'de Ahi Evran Türbesi ve Ahilik Müzesi ziyaretimizden edindiğimiz izlenim, bilgi ve görselleri paylaşmak istedik.

Pir Ahi Evran-ı Veli; Adı Mahmud bin Ahmet Ebu'l Hakayık Nasırud-Din olup 1171 yılında Horasan'ın Hoy kasabasında doğdu.

Türklüğün öz (manevi) Piri Ahmed-i Yesevi, Fahreddin Razi gibi büyük bilim insanları ve alimlerin dergahında anlam (mana) ve madde evreninin bilgilerini öğrenip içselleştirerek tüm zamanların Türk bilge ve alimleri arasında yer aldı.
Yüce Türk Ulusu'nun Anadolu'yu bir kez daha (çünkü Türkler binlerce yıldır zaten Anadolu'daydı...) yurt edinme sürecine Alp Erenler (Gönül Erenleri - Baba Erenler) olarak Horasan'dan gönderilen Hace Bektaş-ı Veli, Pir Sultan, Mevlana gibi büyük önder ve gönül erenlerinden olan Ahi Evran 1206 yılında 35 yaşında Anadolu'ya geldi ve o dönemdeki adı Gülşehri olan Kırşehir'e yerleşti.
Ahi Evran Kırşehir'de tüm ülke ve ulusu kucaklayan Büyük Ahi Teşkilatı'nı kurup onun önderi ve piri oldu. İlk uzmanlığı ve mesleği debbağlık (dericilik) olan Evran, bayraktarlar, bağbanlar (bahçıvanlar), başmakçılar (ayakkabıcılar), kılıççılar, çadırcılar, çanakçılar, dokumacılar, dülgerler (ağaç döşeme işi yapanlar), neccarlar (marangozlar), gemiciler, hallaclar (atımcılar), iğneciler, kuyumcular, kürkçüler, şairler, hekimler, tüfenkçiler gibi 32 mesleğin ve uzmanlığın üstadı ve piridir.
Ahi'nin Sözlük anlamı: ‘Ahi’ kelimesi kadim öz Türkçe’dir ve ‘Akı’ sözcüğünden türemiş olup ‘kardeş-ağa’ ve ‘eli açık, cömert, yiğit’ anlamlarını içerir.
akı ‘kardeş’ (Derleme Sözlüğü)
ahe ‘çok samimi arkadaş’ (Anadolu)
akı ‘kardeş’ (Tuva Türkçesi)
aha ‘kardeş’ (Çuvaş Türkçesi-İbrani-Arapça)
ahu ‘kardeş’ (Sümer)
agilik ‘kardeş’ (Derleme Sözlüğü)
uka ‘kardeş’ (Uygur Türkçesi)
aga-ağa ‘büyük kardeş’ (Anadolu)
Arami ve Ge'ez (Etiyopya) dilinde de "aha"dır.
Ahi Evran kuruduğu Ahilik sistemi ve felsefesi ile yalnızca ulusuna değil tüm insanlığı ilgilendiren sosyal, iktisadi, töresel-ahlaki-etik-adil, siyasi ögeler içeren bir duruş ve yaşam biçimi oluşturmuştur.
Anadolu Selçuklu Türk Devleti zamanında, özellikle Moğol istilası dönemlerinde ulusal birlik ve dirliğin savunucusu ve direniş örgütlenmesinin önderliğini Ahi Evran ve Ahilik Teşkilatı yapmıştır.
Osmanlı Türk Devleti'nin kuruluşunda ve yükseliş dönemlerinde yine bir Ahi olan Şeyh Edebali ve diğer bir çok Türk büyüğü çok önemli roller üstlenmişlerdir. Osmanlı Türk İmparatorluğu'nun yönetim felsefesine Ahilik egemen olmuş, Padişahlar Ahi terbiyesi almış ve Ahi ünvanı taşımışlardır.

Ahi Evran-ı Veli 01 Nisan 1264 tarihinde Kırşehir'de Moğollar ile yapılan bir savaşta 93 yaşında ön saflarda kılıç sallayıp mücadele ederken şehit olmuştur.

Kendisini rahmet ve minnetle anıyor, kuruduğu bu öz Türk kültür ve yaşam felsefesine günümüzde de ne kadar itiyaç duyduğumuzu düşünüyoruz...

Bu arada türbenin restorasyonu öncesi, sanırım kubbenin iç duvarında bir ''Ejderha'' resmi olduğunu ancak bu resmin ''İslam'da resim olmaz'' gerekçesi ile silinip yerine başka resimlerle restore edildiği bilgisini alıyoruz. Gerçekten böyle olduysa çok yazık... Çünkü kadim Türk Gök Tanrı inancında ''Evran'' ya da ''Evren'' ''Ejderha'' ile simgeleştirilmiştir.
Konu ile ilgili YouTube videomuzu aşağıdaki bağlantıdan izleyebilirsiniz; ziyaretimiz sırasında bize değerli bilgileri ile destek olan Sayın Hikmet Yılmaz beye teşekkür ediyoruz :
https://www.youtube.com/watch?v=h3mtGXUNVfM - Ahilik Müzesi, Kırşehir.
Şimdi Kırşehir Ahilik Müzesi ile ilgili görsel ve bilgileri paylaşmaya devam edelim...

Ahi Evran-ı Veli önderliğinde Anadolu'da kurulan Ahilik, Osmanlı Türk Devleti döneminde Anadolu dışında Balkanlar, Orta Doğu, Kırım ve Kafkaslara kadar yayılarak temsil ettiği değerleri geniş bir coğrafyaya taşımıştır. Bugün hala o topraklarda ayakta kalan Ahi tekkelerinin varlığı bu yapılanmanın ne denli güçlü olduğunun bir göstergesidir. Osmanlı Türk Devleti'nin yaklaşık 300 yıl boyunca tüm dünyaya egemen olmasının en önemli nedenlerinden biri de devlet yönetiminin egemen olduğu coğrafyalara Ahilik Teşkilatı ile birlikte iktisadi-sosyal refah ve inanç özgürlüğü anlayışını taşımış olmasıdır.


İç denetim ve kalite kontrolü
Ahilikte ustalar, işçilik ve malın kalitesi konusunda kendiliğinden bir sorumluluk taşırlardı.
Kalite standardını korumak için üstadlar (ustalar) arasındaki dayanışma ve itibar esastır; meslek odası benzeri bir otorite, kalitesiz ürün üretenleri toplumun itibarını sarsan “kötü esnaf” olarak ilan edebilirdi.
Ürünlerin standardizasyonu için gözetim ve kontrol görevleri üstadlar arasında paylaşılıyordu; belirli ürünlerin kıstasları ustalar topluluğu tarafından ortak kararlarla belirlenirdi.

Ahilik meclisi ve karar mekanizmaları
Teşkilat içinde yer alan meslek odaları veya benzer topluluklar, belirli konularda karar almak üzere toplantılar (heyet/konsey benzeri oluşumlar) yaparlardı.
Bu meclisler, esnaf davranışları, fiyatlar, üretim yöntemleri ve tüketici haklarıyla ilgili kuralların uygulanmasını denetlerdi.
Tarafsız ve güvenilir üyeler seçilir, şikâyetleri değerlendirir ve gerektiğinde yaptırımlar için kararlar alırdı.
Yetkili denetleyici konumlar ve itibar mekanizması
Teşkilatta güvene dayalı bir itibar sistemi vardı: Ahlaki ve mesleki değerleri zedeleyen davranışlar toplum içinde itibarsızlığa yol açar, bu da müşterilerin ve diğer esnafın güvenini azaltırdı.
Bazı durumlarda, mesleğin ileri gelenleri veya yüksek itibar sahibi üstadlar denetim ve disiplin görevi üstlenirdi; gerekli görüldüğünde topluluk içinde kınama veya yaptırım uygulanırdı.

Selçuklu Türk Devleti’nde esnaf teşkilatları, kendilerine bağlı bütün zanaat dallarını teftiş ederler, kesinlikle hileye ve kötü işçiliğe izin vermezlerdi. Örneğin; çabuk bozulan, yırtılan ya da kullanılamaz hâle gelen mallar, Ahilik Teşkilatı'nda değerlendirilirdi. Hele hele o mal hakkında bir de şikâyet gelirse, o esnafın yiğitbaşı çağrılır, üretilen mal kontrol edildikten sonra esnaf kusurlu görülürse, müşterinin zararı giderilirdi.
Ahilik Teşkilatı’nın kurucusu Ahi Evran, her fırsatta esnafları gezer, yapılan işlerin temizlik ve sağlamlığına dikkat ederdi. Ayakkabıcıları gezerken hiç beğenmediği ayakkabıları o esnafın dükkânının çatısına atar, esnaflar bu durumu; “Bugün falan ustanın pabucu dama atıldı.” diyerek değerlendirirdi. Pabucun dama atılması, o ustanın kalitesiz, çürük mal ürettiğini ifade ederdi.
Ürettiği ürün ya da ayakkabının dama atılması, o esnaf için çok büyük ayıptı. Pabucun dama atılması bir nevi mesleki itibar ve şeref kaybıydı. Günümüzde işi bitmek ve önemini yitirmek anlamına gelen, “Pabucu dama atılmak” deyimi buradan gelmektedir.

Ahiliğin Anadolu'da uygulanışının somut belgeleri olan Ahi şecerenamelerinin bir kısmında, şecerenin düzenlendiği dönemde geçerli olan mesleklerin, esnaf topluluklarının ve bunların pirlerinin listeleri de yer alır. Tomar şeklinde dürülmüş kubur denilen özel silidirik kutularında muhafaza edilen el yazması bu belgelerde Adem'den başlayarak soy ağacı Ahi Evran'a kadar getirilir.




Ahiliğin ahlaki ve manevi eğitim kuralları arasında insan ilişkilerinde, pazarda, ölçü ve tartıda adil olmak yer alır. 16.Yüzyıldan itibaren Anadolu esnafı, devlet tarafından, düzenli olarak denetlenmiş, tartısı, ölçüsü bozuk ve eksik olanlar mahkemeye sevk edilmiştir. Tanzimat sonrası (1839) esnafları denetleme yetkisi belediyelere verilerek, kanunlara bağlı kalma koşuluyla, talimatname çıkarma ve uygulama yetkisi verilmiştir.

Ahilik Teşkilatı'nda mesleki ve ahlaki olgunluk dereceleri vardı; Esnaf Teşkilatına çocuk yaşta yamak olarak girilir. En az 2 yıl yamaklık ettikten sonra ahlak ve terbiyesi hakkında olumlu kanaat getirilenler çıraklığa kabul edilir ve üstadının (ustasının) manevi evladı olur. Çıraklık döneminde öncelikli olarak ahlaki eğitim verilir; bu arada mesleğine ilişkin bazı yetkinlikler kazandırılır; başarılı olanlar kalfalığa yükseltilir.
Kalfalık, mesleği öğrenmede önemli bir duraktır. Bu dönemde üstad kalfaya mesleğinin bütün inceliklerini öğretir. Kalfa kendini yeterli görünce de üstadından destur alarak şed kuşanmak isteğini iletir. Üstad talebi uygun görürse durum Ahi şeyhine bildirilir. Ahi şeyhi huzurunda ilgili meslek kolu üstadlarının da katılımı ile oluşan kurul tarafından kalfanın yeterliliği değerlendirilir. Olumlu kanaat oluşursa icazet verilir ve düzenlenen törenle şed kuşatılır.
Ahilikte şed, üstad-çırak geleneğinin simgesel ve ahlaki merkezi olan bir kuşanma işlemidir. Şed, bir üstadın (ustanın) kalfaya mesleki yetkinlik ve Ahilik ilkelerine bağlılık yüklediği, mazbata ve sorumluluk devrine işaret eden kutsal simgedir. Anlamı ve önemi şu başlıklar altında özetlenebilir:
Simgesel anlam:
Mesleki yetkinlik ve kalite: Şed kuşanması, kişinin meslekte yetkinlik kazandığını ve üstadtan kalfa olarak aldığı eğitimi uygulamaya koyacağını simgeler.
Ahlaki olgunluk: Yalnızca teknik yeterlilik değil, Ahilik ilkeleri olan doğruluk, dayanışma, cömertlik ve adaba bağlılık gibi erdemlerin de taşıyıcılığını temsil eder.
Güvence ve sorumluluk: Şed, üstadın öğrencisine güven ve sorumluluk devri anlamına gelir; öğrenci artık topluluğun bir üyesi olarak davranır.

Toplumsal ve meslek etiği açısından önemi:
Kalite standardı: Şed kuşanma, işin kalitesini ve üstadlık bilgisini topluluk içinde teyit eder; bu da kişinin kendisi ile birlikte Ahilik camiasının itibarını korur.
Eğitim ve aktarım: Üstad, şed ile bilgiyi, beceriyi ve mesleki ahlakı yeni nesile aktarır; böylece geleneksel zanaatkarlık sürdürülür.
Dayanışma ve eşitlik: Ahilik değerlerinde ortak dayanışma ve adalet önemli olduğundan, şed kuşanması topluluk içinde aidiyet ve karşılıklı sorumluluk duygusunu güçlendirir.
Ritüel yönü:
Genellikle tören eşliğinde gerçekleşir; üstadın öğrenciye şed’i (ve bazen kıyafetleri, araç gereçleri vb.) teslim etmesiyle tamamlanır.
Bu teslimiyet, topluluk içinde onaylanmış bir mesleki ve ahlaki yeterlilik belirtisidir.
Günümüzdeki yeri:
Ahilik tarihsel bir kurum olarak bugün bazı geleneksel zanaatlar ve kültürel miras kapsamında hatırda tutulsa da bu kadim değerlerin hatırlanması ve güncel ihtiyaçlar doğrultusunda uygulamaya alınması devlet ve toplum için son derece önemlidir.
Şed kuşanması pratikte modern iş dünyasında nadiren uygulansa da, Ahilik değerlerinin korunması için eğitim ve kültürel programlarda hatırlanan bir semboldür.

Ok ve Yay imalathenelerinde sistemli bir esnaf teşkilatı bulunur. Bu teşkilat yaycılar, kirişçiler, zehgirciler (okçu yüzüğü yapanlar), okçular, tutkalcılar gibi esnaf guruplarından oluşur. Selçuklu ve Osmanlı Türk Devletlerinde ok yalnızca av ve spor amaçlı kullanılmamış, aynı zamanda ordunun başlıca silahı olmuştur. Ordu ihtiyaçları özel imalathanelerin yanı sıra resmi imalathanelerden de karşılanmıştır.
Bacıyan-ı Rum Teşkilatı - Dünyada kurulan ilk kadın örgütlenmesi

Bazı araştırmalardan elde edilen sonuçlara göre, Bacıyan-ı Rum (Anadolu Bacıları) Teşkilatı 13. Yüzyılda Anadolu'da Ahilik Teşkilatı'nın kurucusu Ahi Evran'ın eşi Fatma Bacı (Evhadüddin-i Kirmani'nin kızı) liderliğinde Türkmen kadınlar tarafından kurulmuş teşkilatın adıdır. Burada kullanılan ''Rum'' ismi Anadolu'yu ve Roma'yı anlatmak amacıyla o dönemde kullanılmış bir isimdir; bu ismin ''Yunan'' ile ilgisi yoktur. Osmanlı Türk dönemi tarihçisi Aşıkpaşazade (ö. 1484 sonrası) Anadolu Selçuklu Türk Devleti dönemi sosyal zümrelerini anlatırken bunlardan birinin de ''Bacıyan-ı Rum'' olduğunu belirtir. Türkmen kadınların kurup yürüttüğü bu teşkilatta genç kız ve kadınlar birbirine ''Bacı'' diye hitap ettikleri için bu adlandırma ortaya çıkmıştır.

Aynı dönemde kadın; batıda “cadı” ve “günahın sembolü” ilan edilirken, Anadolu'da bir devrim gerçekleştirmiş ve dünyanın ilk kadın teşkilatı ve örgütlenmesi oluşmuştur.

Bacıyan-ı Rum yapılanması içinde yer alan Anadolu Kadını günlük işler dışında çadırcılık, keçecilik, boyacılık, halı/kilimcilik, nakışçılık, dokumacılık gibi çeşitli el sanatlarıyla toplumun ekonomisine katkı vermiş, bu işlerin gerektirdiği kumaşların üretilmesi ve bunlardan giyisi yapılmasını üstlenerek Ahilik ilkelerinin toplum ve kadınlar arasında da yayılmasına aracı olmuşlardır. Kadınlar arasında yardımseverliğin, misafirperverliğin, doğruluk ve merhametliliğin gelişmesi ve gelecek kuşaklara aktarılmasına katkı sağlamıştır. Bunun yanısıra Teşkilattaki kadınlar yetim, kimsesiz kızları himayelerine almışlar, onları inanç ve ahlaki konularda eğitip, ev-bark sahibi olmalarına kadar her türlü yardımı yapmışlardır. Ayrıca kimsesiz ve ihtiyar kadınların bakımlarını üstlenmeleri de toplumda sosyal hizmet kurumu gibi çalıştıklarını göstermektedir.

Araştırmalara göre bu teşkilat Anadolu Selçuklu Türkleri devrinin em önemli ve ilgi çekici kültür ve uygarlık olgularından biri olarak gösterilir. Çok yönlü faaliyet alanlarına sahip olan bu teşkilat, aynı zamanda dünyada kurulan ilk kadın örgütlenmesi olarak da anılır.
Anadolu Bacıları askeri eğitim de alarak gerektiğinde vatan savunmasında aktif rol almıştır. ''Menakıb-ı Ahi Cihan-ı Nasreddîn Ahi Evran" adlı eserde Bacıların savaşçılık yönlerini vurgulayan ifade şöyledir:
Hatunlar oturubendanuşdılar
Siylerüne kamalar bağlaşdular
Varıp Kayseri'yi tuttular mekan
Virmediler ol kafire el aman
Müzeden bazı görsellerle ziyaret izlenimlerimizi sonlandıralım...(Yolunuz düşsün ve mutlaka görün deriz...)










Yorumlar