SÜMEROLOJİ - 1
- Haluk Hızlıalp
- 3 Nis
- 6 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 4 Nis
Sevgili okuyucular,
Bu makalede değerli hocamız Prof.Dr. Semih Güneri'nin değerli Muazzez İlmiye Çığ anısına, ''Sümeroloji'' hakkındaki önemli araştırma, tespit ve yorumlarını kendi düşüncelerim ile birlikte sizlere aktarmaya çalışacağım.
Prof. Dr. Semih Güneri, Dokuz Eylül Üniversitesi öğretim görevlilerindendir. Arkeoloji alanında uzmanlaşmış ve Kafkasya ile Orta Asya arkeolojisi üzerine araştırmalar yapmıştır. Ayrıca Türklerin tarihi ve kültürü üzerine araştırmalar yapmış, Türk-Altay Kuramı ve Proto Hint Avrupa tezleri gibi konularda çok önemli çalışmalar yürütmüştür ki bu değerli çalışmalar yeni çıkan ''Türk'' adlı kitabımın ortaya çıkmasında bana ışık olmuştur. Ders verdiği konular arasında Avrasya Bronz Çağı Arkeolojisi, Analitik Arkeoloji ve bilimsel inceleme yöntemleri bulunmaktadır.
Bizler Sümerler hakkındaki bilgilere değerli Muazzez İlmiye Çığ sayesinde ulaştık; Işıklar içinde olsun; ancak insanlık kültürüne yön vermiş bu çok önemli uygarlık ve onun bizim kültürümüzle olan ilişkilerine okul ve müfredatlarımızda çok az hatta hiç yer verilmemiştir. Gelin hep beraber Prof.Dr. Semih Güneri'nin bu konudaki çok önemli tespitlerini birlikte inceleyelim...
Sümeroloji’nin Türkiye’deki Hüzünlü Tarihi
“…Atatürk kararlıdır.
Kurulacak bölümün adı ‘Assiriyoloji’ değil ‘Sümeroloji’ olacaktır…”
Adı ‘Sümeroloji’. Yani Sümerli halkların dili ve kültürünü kapsayan bilim dalı. Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi (DTCF)’nin üçüncü katında bugün kendi halinde bir anabilim dalı olarak varlığını sürdürüyor. 1935-36’larda kurulan bu anabilim dalının kaderini incelemeye başlayalım.
ilk önce şu tespit önemli; Akademik bir kurum olarak ''Sümeroloji'' yeryüzünde yalnızca Türkiye’de var !
Kurulduğu günden beri içinde ''Sümer dili'' ile ilgili hiçbir şeyin yapılmadığı bir Sümeroloji anabilim dalı. 1979’un Ekim’inde Hititoloji anabilim dalında ilk derslere büyük bir heyecanla başlanan ilk öğrencilik günlerinde önüme gelen ilgili herkese şu soruyu soruyordum: O ki içinde Sümerce yok, ne diye adı Sümeroloji? Eğer ad doğruysa içeriği neden ona uydurulmamış? Ya da içerik doğruysa adı neden değiştirilmiyor? Adam gibi bir yanıt alamayınca kısa zamanda ben de durumu kanıksadım. Türkiye’deki ''Sümeroloji sorunu'' nun ardında yatan tuhaflıkları daha sonraki yıllar içinde öğrenmiş olacaktım.

Sedat Alp (1913-2006), 1930’lu yılların başında Atatürk tarafından Tarih öğrenimi için yurtdışına gönderilen zeki birkaç genç adamdan biriydi. S. Alp, 1935’te Leipzig’ te öğrenim gördüğü sırada hocası Sümeroloji profesörü Benno Landsberger Alman-Nazi hükümetince görevinden uzaklaştırılıyor. S. Alp, o sırada Ulus gazetesinden Ankara’da Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinin kuruluş hazırlıklarının yapıldığını öğreniyor ve hemen TC Milli Eğitim Bakanlığı’ndan konuyla ilgili müfettiş Cevat Dursunoğlu’nu arıyor. Hocası Prof. B. Landsberger’ in azledildiğini ve onun Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi için düşünülüp düşünülemeyeceğini soruyor. Cevat Dursunoğlu konuyu ciddiyetle ele alıyor ve Leipzig’e giderek B. Lansberger ile temasa geçiyor. Cevat Dursunoğlu Atatürk’ten aldığı talimatı iletiyor: “DTCF içinde Sümeroloji ve Hititoloji kürsüleri kurulacak”.
Adam öneriyi kabul ediyor ancak bir koşulla: Kurulacak kürsüler için bir ihtisas kitaplığı gerekmektedir. Onun da çaresine bakılıyor. Kısa zaman önce ölen hocası Hindolog Heinrich Zimmern’in (1890-1943) kitaplığı öneriliyor. Kitaplık TC Hükümeti tarafından satın alınıyor.
Bütün bu girişimler bir yıl içinde tamamlanıyor ve ertesi yıl B. Landsberger tarafından DTCF’de Sümeroloji ve Hititoloji kürsüleri kuruluyor. Rüya gibi değil mi?

B. Landsberger DTCF’de işe başlıyor ama ortada bir sorun var. Adam aslında Assiriyolog’dur; yani Asur uygarlığı uzmanı. O tarihlerde Sümer dili konusunu da en iyi bilenlerden biridir. O yıllarda dünyada Sümer ve Akad dillerini kapsayan alan ‘Assiriyoloji’ diye tanımlanmaktadır. ‘Sümeroloji’ durumu, bugün de olduğu gibi o günlerde ayrı bir bilim dalı değildir. Neden? Bakalım...
B. Landsberger henüz Ankara’ya gelmeden DTCF’nde kurulacak anabilim dalının adının ‘Assiriyoloji’ olması gerektiği, bu adın zaten Sümeroloji’yi de kapsadığı konusu Atatürk’e bildiriliyor. Atatürk kararlıdır. Bölümün adı ‘Sümeroloji’ olacaktır. Bölüm kapsamında yapılacak çalışmalar da öncelikli olarak Sümer dili ve kültürü içeriğinde olacaktır. B. Landsberger’e durum bildirilmiştir. Sümeroloji Kürsüsü kurulmuş, öğrenci alınmaya hazırdır: Yıl 1936.

Bu arada “…B. Landsberger bir Yahudi’dir. Benno Landesberger kökeni Çek ve Prusya Yahudilerine dayanan Aşkenaz Yahudisidir. Hazar kökenli bir Yahudi olmasıyla birlikte çalışmalarında Sümer yerine Asur demesinin sebebi de kendi görüşünden ziyade o devirlerde güç toplamaya başlayan ve Hazar elitlerince kurulan Siyonizmin görüşüdür, sebebi ise siyasi ve stratejiktir.
Elbette Sâmî kökenli milletleri ifade eden ‘Assiriyoloji’ onun birinci tercihidir…”
Tam burada birkaç hassas nokta ortaya çıkıyor:
1) 1936’da Sümeroloji Kürsüsü ilk öğrencilerini aldığı günlerde çok değerli Atatürk’ümüzün bu konularla ilgilenecek, gelişmeleri kontrol edecek ne hali vardır ne de zamanı.
2) Benno Lansberger yönetimindeki Sümeroloji Kürsüsü kendi bildiğini yapmış, Kürsüde ağırlıklı olarak Akad dili ve grameri üzerinden öğretim ve araştırmalara başlamıştır. İlk doktora öğrencilerinden biri olan Emin Bilgiç, Kültepe Kaneş–Karumu'ndan (antik ticaret merkezi, liman) gelen Eski Asurca çivi yazılı tabletler üzerinde çalışmaya başlamıştır. Sümer dili ile ilgili kurumsal bir durum ortada yoktur.
3) 1935-1938 arasında DTCF Sümeroloji Kürsüsünde Sümer dili grameri ile ilgili araştırma-geliştirme faaliyetleri yapılmıyor olması kimsede rahatsızlık yaratmamıştır. Durumdan şikâyetçi olan yoktur. 1940-41 arasında Almanya’daki öğrenimlerini tamamlayıp yurda dönen Ekrem Akurgal, Sedat Alp, Halil Demircioğlu, Hititoloji, arkeoloji ve tarih bölümlerindeki yerlerini aldıktan sonra da Sümeroloji Kürsüsü’ndeki aynı anlayış Fakültede geniş bir kabul ile son hız devam etmiştir.
Bu yıllar, artık Atatürk’süz yıllardır. İsteyen istediği gibi, kendi alanında program oluşturmaya ve o alanlarda at koşturmaya devam etmektedir.
Soru-1) B. Landsberger, ona en yüksek makamdan talimat indiği halde, Ankara’ya geldiğinde neden Sümerce hadisesine uzak durmuştur?
Yanıt-1: B. Landsberger bir Yahudi’dir. Elbette Sâmî kökenli milletleri ifade eden ‘Assiriyoloji’ onun birinci tercihidir. 1930’lu yılların Avrupa’sındaki bilimsel çalışmalar ağırlıklı olarak Yahudi bilim insanlarının elindedir. O grubun Sümer dili ve kültürü gibi bir dertleri, hedefleri hiç olmamıştır.

“…Asyalı bir dil olduğu anlaşıldığı günlerden beridir,
Sümerce araştırmaları dünyası kurumsal bir statüye ulaşamamıştır…”
Ta o dönemlerde bile dünyada mükemmel Akadça sözlükler, gramer el kitapları, çivi yazısı işaret listeleri bol miktarda vardır. Çok ilginçtir, hatta hayret vericidir, bütün Yakın Doğu baskın kültürlerinin en tepesinde yer alan, bütün Yakın Doğu kültürlerinin dillerini, edebiyatlarını, mitolojilerini Demir Çağlarına kadar etkisi altına alıp yönlendirmiş Sümer kültürünün diline dair adam gibi bir tek gramer kitabı o dönemde yazılmamıştır.
Ta Mebrure Tosun’un 1981’de çıkartacağı (Sümer Dili ve Grameri, 1. Cilt, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1981) kitabına kadar. O, bilgisi, zekâ seviyesi, birikimi ve farkındalığı yüksek, dönemin tek ve gerçek Sümeroloğudur. O kitap DTCF’nde öğrenciliğimin ilk yıllarında satın aldığım ilk kitaplar arasındadır.
Son yirmi yıldır, önüne verilen her şeyi cayır-cayır basan Türk Tarih Kurumu, bu kitabın yeni baskısını yıllardır yap-ma-mak-ta inat etmektedir !?!

Prof. Dr. Mebrure Tosun o kitabının önsözünde şöyle diyor: “…Kitabın 1. Cildi yalnız Sümerce metinleri, transkripsiyon ve Türkçe’ye çevirileriyle, ayrıca işaret listesi ve Sümerce-Türkçe bir sözlüğü içermektedir. 2. Cildi kapsayan dil ve gramer kısmı ise, hazırlanmış olup, baskıya verilecek, 1. Cildi hemen izleyecektir…”.
Nerede 2.Cilt? Asıl dil ve gramer kısmı? Hani hazırlanmış olup baskıya verilmek üzereydi? Bu kadıncağızın elinden neden alıp da basmadınız 2. Cildini ey Tarih Kurumu? Bazan kendime, sakin ol. Paranoya yok. Bir de şu açıdan bak diyorum. Da arkadaş bir tane değil, beş tane değil.
Nedir bu kepazelik bre? Nedir bu Sümer’den, Hatti’den, Hurri’den, Urartu’dan alıp veremediğiniz arkadaş? Nedir bu Türkçe düşmanlığınız? Türkçeye dost, akraba, teyze-oğlu, emmi-oğlu, hala-oğlu kültürlere düşmanlığınız nedir arkadaş? Selçuklu’yu Selçuklu yapan, Osmanlı’yı Osmanlı yapan, Atatürk Cumhuriyetini Atatürk Cumhuriyeti yapan Türkçe değil midir? Arapça mıdır? Farsça mıdır? Nedir? Avrupalısı ayrı aşağılar, Arabı ayrı aşağılar, Rusu ayrı aşağılar, Osmanlısı ayrı aşağılar. 24 bin yıllık geçmiş, yaşayan kaç ulusa nasip olmuştur?

Soru-2) Sümer dili ve grameri, 5 bin yıllık Sümer medeniyeti, bir bilim dalı olamayacak kadar önemsiz midir? Taş çatlasa hepsi bir bin yıl içinde başlayıp biten, üstelik başından sonuna Sümer medeniyeti geleneklerini yaşatmaktan öteye gitmeyen Semitik Asur-Babil evresinden daha mı önemsizdir?
Yanıt-2) Dünyaya okuma-yazma öğreten, çömlekçi çarkını, tekerleği, arabayı, atlı savaş arabasını, modern tarımı, sulama sistemlerini, kentleşmeyi, anıtsal mimariyi, matematiği, geometriyi ve daha saymakla bitmez teknolojik yenilikleri icat eden, yaratan ve kullanan Sümer medeniyetinin dilini ve gramerini maddi kültürel bütünlüğü içinde ele almak ve araştırmalar yapmak için değil bir ‘kürsü’, on ‘Sümeroloji Fakültesi’ bir araya gelse azdır.
Soru-3) O halde dünyada neden Sümer Enstitüleri, Sümer Kongreleri, Sümer Kürsüleri yok da ‘Assiriyoloji’ alanında tam tersine yok yok?
Yanıt-3) Sümer Ur Kral mezarlarının kâşifi Leonard Woolley (1880-1960), Sümerce’nin geçtiğimiz yüzyılın başlarında “Türkçe gibi eklentili bir dil olduğunu” ifade ettiği günlerden beri ya da Sümerce’nin Semitik ve Hint-Avrupalı dillerden farklı Asyalı bir dil olduğu anlaşıldığı günlerden beridir, Sümerce araştırmaları dünyası kurumsal bir statüye ulaşamamıştır.
1938’den sonra Atatürk gibi bir babayiğit ortaya çıkmadığından bugün elimizde kala-kala içi bomboş bir ‘Sümeroloji Anabilim Dalı’ kalmıştır. Ve nihayet yıllar içinde, ucuz gündelik politikalara bulaşmış hocaların yönetiminde bilimsellikten gün-be-gün uzaklaşan, Natocu-Amerikancı, hatta gerici zihniyette elemanlar yetiştiren politize olmuş bir ‘Sümeroloji’ anabilim dalı haline gelmiştir. Bugün ise DTCF’nin en gariban anabilim dalı olarak içe dönük varlığını sessiz sedasız sürdürmeye çalışmaktadır.
Takip edin lütfen devam edeceğiz....
Kaynaklar
Prof.Dr. Semih Güneri
Muazzez İlmiye Çığ anısına...
Sedat Alp - Hitit Çağında Anadolu
Heinrich Zimmern - En önemli eserlerinden biri "Sumerian Literature: An Introduction" olarak kabul edilir. Bu kitap, Sümer edebiyatı ve mitolojisi üzerine kapsamlı bir inceleme sunmaktadır. Zimmern, bu eserinde Sümer kültürünün temel unsurlarını, edebi türlerini ve çivi yazılı metinleri ele alır.
Benno Landsberger - Kitapları arasında "ÖNASYA TARİHİNİN ESAS MESELELERİ" (ikinci türk tarih kongresi) öne çıkmaktadır.
Prof.Dr. Mebrure Tosun - Prof.Dr. Kadriye Yalvaç - Sümer Dili ve Grameri.
Sir Charles Leonard Woolley - "Sümerler" ve "Sümer Sanatının Gelişimi".
Osman Nedim Tuna - "Sümer ve Türk Dillerinin Tarihî İlgisi ile Türk Dili'nin Yaşı Meselesi" adlı çalışmasıyla bilinir. Bu kitap, Sümerce ve Türkçe arasındaki olası tarihi ilişkiyi karşılaştırmalı olarak incelemiştir. Çalışma, Türk dilinin yaşının belirlenmesi açısından da önemli kabul edilir ve 1995'te yayımlanmıştır. Tuna'nın bu alandaki çalışmaları, Sümerce ve Türkçe arasındaki dil ilişkisi üzerine yapılan araştırmalara önemli katkılar sağlamıştır.
Comments