SURİYE ALEVİLERİ

Aşağıda Soner Yalçın'ın Suriye Alevileri ve Nusayrilerle ilgili son derece önemli ve güncel durum analizi içeren yazısını sizlerle paylaşmak istiyorum. Vatanın bölünmez bütünlüğüne inanan ve ''Ne Mutlu Türküm Diyene'' töresiyle yaşayan, Atatürk'ün gösterdiği özgür, laik, demokratik, sosyal hukuk devleti yolunda yürümeye çalışan bir vatansever eşit Türk vatandaşı olarak güncel gelişmeleri siyaset üstü bir yaklaşım ile değerlendirmemiz ve bilinçli olmamız gerektiğine inanıyorum. Konu birlik beraberlik mi ya da parçalanmak bölünmek mi denklemine gelmiş durumda...
Malum sömürgeci devletler ve onların bölgesel maşalarının oynadığı oyunlar 17.Yüzyıldan bu yana devam ediyor. Kendi siyasi-sömürgeci ve güvenlik amaçları doğrultusunda Orta Doğu'yu biçimlendirmeye (BOP) çalışanların etnikçi-dinci-mezhepçi fay hatlarını tetikleyerek küçük federe yönetimler kurup bölgenin kültür, su, toprak ve doğal kaynaklarına çökme çabalarını görmezden gelmek mümkün değildir!
Bu bağlamda köşe yazısında da belirtilen özellikle Türkiye-Azerbaycan-Güney Azerbaycan-İran-Irak-Lübnan ilişkileri son derece önem kazanmaktadır. Ülkemiz yönetiminin, muhalefetinin ve en önemlisi Türk Halkının bu konuda son derece dikkatli ve uyanık olması, kışkırtmalara meydan vermeden birliğini özellikle de ''Türk'' üst kimliğine sahip çıkıp koruması gerektiğini düşünüyor ve değerli araştırmacı gazeteci Soner Yalçın'ın kanımca çok önemli tespitlerini aşağıda sizlerle paylaşıyorum.
Saygılarımla...
Suriye Alevileri (06 Mart 2025-Soner Yalçın)
Tarihçi, hukukçu, devlet adamı Ahmet Cevdet Paşa’nın 1854-1884 yılları arasında yazdığı on iki ciltlik “Tarih-i Cevdet” eserinde Osmanlı merkezi idaresinin resmi görüşünü yazdı. Mesela:
Nusayrileri aşağılayıcı bir üslupla ele aldı. Ona göre, “medenileştirilmesi/ehlileştirilmesi” gereken “gizli ve sapkın” idiler!
Hedef, inançlarının düzeltilmesi/tashih-i akaid olmalıydı. Sünnileştirmek için köylerine-kasabalarına camiler-okullar yapılmalıydı. Vs.
Bu girişi yapmamın sebebi var; Suriye gelişmeleri konusunda Nusayriler niçin hiç gündeme gelmiyor/getirilmiyor? Niye yok sayılıyorlar?
İşin özü şu; dünden bugüne devlet, “yoldan çıktığını”, “yanlışa düştüğünü” sandığı “ötekini”/el-fırak ed-dâlle yok sayıyor! Aşağılamak için “rafizi”/“reddedenler” diyor… Esatlara düşmanlığın sebebi de bu düşünce…
Peki, bugün dahi “aşırıya kaçan/gulat görülen” Nusayri hakikati ne?
Öncelikle şunu belirteyim ki:
İslam ve Batı kaynaklarında “Nusayri” olarak kullanılan adlandırmaya soğuklar, kendilerini Alevi olarak tanımlıyorlar.
Müslümanlar Arap yarımadasından çıktıklarında farklı kültürler ile karşılaştı. İslam’a geçmek isteyenler Hz. Muhammet’in sahabelerinden ya da Arap aşiretlerinden birine yanaşıp/mevali oldular.
Nusayriler 9’uncu yüzyılda Irak’ta doğdu. İnanç kökleri; On İki İmam sistemine inanıyor ve Hz. Ali Naki ile oğlu Hz. Askeri’nin yakını Muhammet ibn Nusayr’a dayanıyordu. Ya etnik kökenleri; Türk müydüler?
Nusayriler Türk kökenli
Gerek… Türk Dil Kurumu kurucularından ve bu kurumda ikinci başkanlık, Etimolojik ve Linguistik Filoloji Kolları Başkanlığı ile Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümünde öğretim görevlisi olarak görev yapan Hasan R. Tankut…
Gerek… Hatay Devleti Hükümeti’nin Maarif ve Sıhhiye bakanlığı yapan yedi ciltlik “Mufassal Hatay” kitabını yazan ve Türkiye’ye katılımı için bizzat bölgeye giderek mücadeleye katılan Ahmet F. Türkmen…
Gerek… Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu üyeliği, Eski Eserler ve Müzeler genel müdürlüğü yapıp yaklaşık bin tarih makalesi yazan Mehmet Önder…
Gerekse… 1890’larda Antakya bölgesinde araştırmalar yapan antropolog Felix Von Luschan gibi bazı yabancı araştırmacılar… Nusayrilerin Türk olduğunu yazdı.
O halde:
Aynı kola mensup Hatay’da yaşayanlara “Türk Alevi”, Lazkiye’de yaşayanlara “Arap Nusayri” denilebilir mi?
Türkler bin yıllar boyunca Gök Tanrı, Şamanizm, Manicilik, Budhacılık, Mazdekçilik, Nesturilik, Musevilik, Hristiyanlık ve İslam gibi dinleri benimsedi.
İslam’a geçtikten sonra eski inanç kültürlerini Aleviliğe taşıdılar: “Tenasüh” (ruh göçü), “gaybet” (imamların ölmemesi), “ric’at” (geri dönüş), “hülul” ve “imamiye” (yaratıcı ruhun insanda bulunması), cem, saz, türkü gibi…
İbn Teymiyye gibi Sünni alimlerin çıkardığı fetvalar yüzünden Nusayriler “kafir” ilan edildi…
Özellikle Osmanlı’nın parçalanma sürecine girdiği 19’uncu yüzyıldan itibaren Nusayriler siyasi açıdan da günah keçisi muamelesi gördü.
Örneğin: Lazkiye gibi bölgelerde nüfusun çoğunluğunu oluşturmalarına rağmen bölge meclislerinde temsilcileri yoktu. Hama gibi yerlerde Nusayrilere şeriat mahkemelerinden yararlanma gibi hukuki haklar da verilmedi. İslam’da “mürted” (dönme) olarak görülen Nusayrilerin kanuni hiçbir kazanımı yoktu… Osmanlı, Nusayrilerin Türk olup olmadığını hiç umursamadı bile…
Bugün farklı mı?
Alevi-Türk kartı
Osmanlı’da Nusayrilik rakibini kötüleme aracı olarak kullanıldı. Yazıya girişi Ahmet Cevdet Paşa ile yaptım, örneği ondan vereyim:
Rakip gördüğü Keçecizade Fuat Paşa’nın Antakyalı eşinin Nusayri olduğunu belirtip -kulaktan dolma dedikodular ile- aşağılayıcı ifadeler kullandı: “Bu grup taife (ahlâkı) önemsememektedir.”
Oysa Fuad Paşa, babası ve kayınvalidesi gibi Galata Mevlevîhânesi postnişini Kudretullah Efendi’ye, eşi ve ailesi ise Yenikapı Mevlevîhânesi şeyhi Osman Efendi’ye bağlıydı...
Bu can sıkıcı tarihi örnekleri şu sebeple veriyorum:
Bugün Suriye’de yeniden yapılanma var ve gündemde sadece Sünni Araplar ve Kürtler var.
Ancak. Daha önce yazdım; Çerkezler yok. Ve, Nusayri/Alevi Türkler yok. Esatlara yönelik kindarlığın altında Nusayri/Alevi düşmanlığı var!
Türk’ün Türk’e düşmanlığı sırf cahillikten mi kaynaklanıyor?
Fransa işgal döneminde Nusayri Devleti (Devlet el-Aleviyyun) bile kurdu. Hiç mi ders çıkarmıyoruz?
Türkiye’nin elinde güçlü Nusayri/Alevi Türk kartı var, bunu neden kullanmıyor?
Tarihi ezberlerden kurtulmak şart.
Unutmayınız ki; Osmanlı askeri ve bürokrasisi içinde -kendilerini saklayan-Antakyalı Kara Mehmet Paşa ve Kilisli Emin Vahit Efendi gibi Nusayri Aleviler de vardı.
21’inci yüzyılda tarihi ön yargıları yıkmak gerek…
Nusayriler bizim öz kardeşimizdir.
***
Hacıbektaş anılarım…
(12.03.2025 - Soner Yalçın)
Çorum’daki çocukluğumda, kadın-erkek, çoluk-çocuk tüm mahalle sabahın alacakaranlığında bir kamyonun ahşap kasasına dolup 4 saatlik yolculuğa çıkardık. Yanımızda bir de koyun olurdu!
İstikamet, Hacıbektaş idi.
Bir ailenin adak kurbanını götürüyoruz.
Kapısı öpülerek girilen Hacı Bektaş-i Veli türbesini ziyaret edip, niyaz eder ve bahçedeki Aslanlı çeşmeden kana kana su içerdik…
En korktuğum; -tıpkı türbenin kutsal eşiğinden geçemeyeceğim gibi- Çilehane tepesindeki delik taştan geçip geçemeyeceğim idi. Günahsızlar geçebilirdi sadece, bizde geçemeyen olmazdı…
Duvara taş yapıştırmaya çalışırdık… Bir de boynumuza, on iki köşeli “teslim taşı” kolyesi asılırdı...
Dilek için ağaca bez bağlardık; sarı, kırmızı, beyaz ve yeşil renklerden oluşan ağaç bana çok güzel görünürdü…
Yaptıklarımız tesadüf değildi:
Su, taş, ağaç gibi doğa kültleri Alevi inancının sembolleri idi. Bunlar İslam’a Orta Asya Türklerinin kattıklarıydı kuşkusuz…
Hacıbektaş’ta bir gece kalırdık; Hz. Ali başta olmak üzere kutsal anlatıları dinleyerek uyurduk yer yataklarında…
Tan yeri ağarırken kamyona binip şehrimize dönerdik.
Kişisel bu anımı anlatmamın sebebi var:
“Nusayri” değil Alevi Türk
Bu köşede yazdım:
“Nusayriler” denen halk…
“Arap Alevisi” denen halk…
Özünde “Türk Alevi halkıdır” diye yazdım. Ki savımı, bu konuda araştırmalar yapanlara dayandırdım.
Neoliberalizmin etnisite etkisinden çıkamayan kimi politik “Kürtçü” yazarlar buna itiraz etti; “Nusayriler Arap Alevisidir!”
Aman “Türk” çıkmasın! “Türk” bunların zihninde sadece barbar düşman!
Tıpkı Avrupa merkezli tarihçilik anlayışı gibi “Türk” yok bunların ezberledikleri tarihte…
“Zazalar Kürttür”, “Nusayriler Araptır” demek dışında başka araştırma-inceleme duymak-okumak istemiyorlar!
Peki, neye dayanarak “Nusayriler, Arap Alevisidir” diyorlar?
Niye “Şii” değil, neden “Alevi” olarak sınıflandırıyorlar?
“Şii” ile “Alevi” arasındaki fark nedir? Şudur: İnanç ritüelleri farklı! Yani, ayrımın tarihi kültürel sebepleri var.
Farklı coğrafyadan gelenler İslam’a önceki inançlarını bütünüyle terk ederek katılmadılar. Aleviliğin temelinde -mesela- Orta Asya’dan getirilen Gök Tanrı veya Şamanist gibi gelenekler oldu.
Çocukluğumda Hacıbektaş’ta yaptığımız ritüellerin İslam ile pek ilgisi yoktu. İslam’a eklenen Türk törenleriydi bunlar. Binlerce yıllık -Cem töreni gibi- geleneklerin muhafaza edilmesiydi…
Nusayrilerde bugün var olan; şifalı su, kutsal delikten geçmek-taş yapıştırmak, ulu dilek ağacı, türbeye adak, kapı öpmek, eşik atlamak, türbede yatmak gibi inanç temelli uygulamaları benim çocukluk anılarımın tıpatıp benzeri…
Keza, Muharrem ayı, aşure ya da Hıdırellez gibi…
Ölüm ritüelleri, tenasüh/reenkarnasyon vs. var
Veya saz gibi folklorik sözlü gelenekler…
Arap etkiye kapalı kültürel kimlikten bahsediyoruz. “Nusayriler” nasıl Arap olur? Bunu dayatan kim:
Hatay gibi Akdeniz’deki yerlerin nüfusunun çoğunluğunu oluşturanların “Türk Alevi” değil, “Arap Alevisi” olduğunu söyleyen PKK etkisindeki politik “Kürtçü” propaganda!
Bunların -özellikle- Avrupa’daki diasporasının Aleviliği, “Kürtleştirmek” için neler yaptığını bilmiyor muyuz? Bunlara bakarsak Hz. Ali de yakında “Kürt” çıkacak!
Bu yalanların sonuna gelindi artık; ülkeleri parçalayan “etnik tuzak” neoliberalizm gibi bunlar da yıkılıyor.
Şii hilalinin hedefi
1980’de Çorum olaylarını yaşadım. Mahallemizden üç insanımız yakalanıp vahşice işkenceyle öldürüldü.
Çorum’da o olaylarda yüze yakın insan katledildi.
Duvara yazdığımız sloganı hatırlıyorum: Alevi-Sünni Çatışması Yok Faşist Katliam Var.
Çatışmalardan sonra tarihi konağımızdan ayrılıp solcuların hakimiyetindeki yukarı mahalleye taşındık.
Aradan yıllar geçti...
Suriye’de Alevi Türklerin katledilmesi bugün dünya kamuoyunda. Ve mezhepçilik ile büyüyen kimi kafalar Nusayrileri/Alevi Türkleri hedef yapıyor. Ki bunlar Nusayriler ile Esat ilişkisinin soğuk olduğunu bile bilmiyor. (Suriye Baas partisi ile Irak Baas partisi arasındaki gerilimi de bilmezler.)
Bilmek istemiyorlar ki, tek becerdikleri düşmanlık yapmak. Neyse, bunlar konu değil.
Suriye’de Nusayriler üzerinden kurulan/kurulacak tuzağın hedefinde Türkiye var.
Türkiye, nüfusu kaç ülkenin çoğunluğunu oluşturan (İran, Irak, Bahreyn, Lübnan, Yemen, Azerbaycan vd.) stratejik öneme sahip Şii hilalinin hedefi haline getirilmek isteniyor. Duygusal bağı koparmak için çaba harcanıyor.
Oyun büyük: Başta İsrail olmak üzere ABD, İngiltere Suriye’de Türkiye’siz çözüm istiyor. Yuvarlak masada gücümüzü tasfiye etmek için hayli çaba harcıyorlar. Fikir yoksunu yobaz mezhepçiler, -dün Çorum olaylarında olduğu gibi- bugün de buna çanak tutuyor.
İktidarın hayalciliği bırakıp gerçekçiliğe dönmesi şart.
Soner Yalçın - 12.03.2025
Comments