SARAYLAR, BORÇLAR ve İTİBAR
Güncelleme tarihi: 19 Ağu 2023
Osmanlı Devleti, ilk dış borcu 1854 yılında Rusya ile yaptığı Kırım Savaşı sırasında aldı. Bu dönemde Londra ve Paris‘teki iki bankadan yaklaşık 3 milyon sterlin borç alındı. İlk borcun alındığı sırada tahtta Sultan Abdülmecid bulunuyordu. Borca karşılık Mısır’ın vergi gelirleri gösterilmiş.
Takip eden yıllarda Osmanlı Devleti’nin yaptığı borçlanma gittikçe arttı. 1854 ile 1874 yılları arasında 15 kez borçlanma yoluna gidilmişti. 1875 yılında ise, Sultan Abdülaziz'in, Osmanlı'nın dış borçlarını ödeyemeyeceğini bildirmesi üzerine Ramazan Kararnamesi ile moratoryum (borç ödeme ertelemesi) ilan edilmiştir. Osmanlı Devleti, beş yıl boyunca taksitlerin ancak yarısını ödeyebileceğini açıkladı.

Alacaklılar bir araya gelerek borçların, kendilerinin seçeceği bir komisyon tarafından yönetilmesi konusunda anlaşma sağladı. 20 Aralık 1881‘de onaylanan Muharrem Kararnamesi ile birlikte Düyun-u Umumiye İdaresi kurulmuştur. İdare; İngiliz, Fransız, Alman, Avusturyalı, İtalyan ve Osmanlı temsilcilerinden oluşmaktaydı.
Düyun-u Umumiye’ye bırakılan gelirler şunlardı: Alkol, tütün, tuz, ipek, damga resmi, pul. Ayrıca Bulgaristan vergisi, Kıbrıs’ın gelir fazlası ve Doğu Rumeli vergisini de denetim altında tutuyordu.
Düyun-u Umumiye’nin personel sayısı da bir hayli fazlaydı. Öyle ki Maliye Bakanlığı’nın personel sayısını dahi geçmekteydi.
Düyun-u Umumiye, devlet içinde devlet hüviyeti kazanarak Osmanlı Devleti’nin ekonomik bağımsızlığını olumsuz anlamda etkilemiştir.
Ekonomik iflasını açıklayan Osmanlı Devleti'nin 1881 yılında bütün varlıklarına el konuldu.
İğneden ipliğe İngiliz, İtalyan, Fransız ve azınlık tebaadan tacirler İstanbul'a dolmuştu.
Sultan II.Abdülhamid bu kadar borcun üzerine yeni borçlar ekledi. Osmanlı 15 defa büyük borç aldı. Ama faizini bile ödeyemez oldu.
Osmanlı'nın hazinesine el koyan Avrupa, bugün "İstanbul Erkek Lisesi" olan binaya "Düyûn-ı Umûmiye" yi yerleştirip borçları tahsil etmeye çalıştı. Yani hazine yabancıların yönetimine geçti.
Borçlar ödenmedikçe II.Abdülhamid Avrupa'lı tefecilere tekeli verdi; teker teker milli varlıkları kaybettik; Demir yolları, iplik, fındık, pamuk kömür, tekstil demir çelik, tuğla kireç... ne iş varsa Avrupalılara satıldı.
Haliç yabancı fabrikalarla doldu. Tarlabaşı, Avrupa'dan gelen tüccarların görkemli evleriyle bezendi. Zenginler İstiklal Caddesi, Teşvikiye ve Sıraselviler'e yerleşti. Bugün İstanbul'da gördüğümüz şahane binaların çoğu o dönemlere aittir.
Türklerse yüzlerce yıldır tamir gören yamalı bohçaya benzer tahta evlerde otururdu. Bu evler Fatih ve Süleymaniye'nin arka sokaklarında bulunurdu.

İşte o tarihte Avrupa'dan gelen zenginleri ağırlamak için 5 yıldızlı bir otel yapıldı (1895): Pera Palace. Pera Palace Rumca, "Yokuş Sarayı" demek.

Fransa Wagon Lits şirketinden alınan biletlerle trene binip Sirkeci'de inen Avrupa jet sosyetesi tren garından bu otele Türk hamalların sırtında özel tahtlarla taşınırdı.
Aslında batı emperyalizmi İstanbul'u Vahdettin döneminde değil, Sultan Abdülmecid ve sonra gelen sultanlar döneminde çoktan ele geçirmişti.
Atatürk Cumhuriyeti kurduğunda Türk halkı ayağında sadece çarığı kalmış bir din-tarım toplumu hüviyetindeydi.
Sanayi ve tarım hamlesi başlattı.
Yerli malı haftası o tarihte başladı, çocuklarımız milli üretimin ve milli kalkınmanın önemini anlasın diye.
Türk Ulusu'na ait banka bile yoktu.
Adında ''Osmanlı'' olan banka dahi yabancıların kontrolündeydi. İşbankası bu yüzden kuruldu. Sermayedarı olmayan toplumun müstakbel girişimcilerini desteklemek için…
Osmanlı Devleti'nin iflas ilan ettiği meşhur RAMAZAN KARARNAMESİ (Nisan 1875-76) ve Vergi gelirlerinin devredildiği MUHARREM KARARNAMELERİ (1879 ve 1881'deki iki kararnamedir); Pek bilinmez, gündeme de getirilmez. Hep saklanır…
Milli Mücadele’nin ardından imzalanan Lozan Antlaşması (24 Temmuz 1923) ile birlikte Düyun-u Umumiye’nin denetim görevine son verilmiştir. Sadece borçların paylaştırılması görevini sürdürmüştür. Lozan Antlaşması döneminde Osmanlı'dan kalan toplam borç miktarı 161.303.833 altın lirasıdır. Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı Devleti’nden kalan borçların ödemesi konusunda alacaklılarla anlaştı. Borcun son takdisini ise 1954 yılında ödedi.
1897 yılında inşa edilen Düyun-u Umumiye binası, 1933 yılında Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle İstanbul Erkek Lisesi’nin kullanımına verilmiştir.

Dolmabahçe sarayı 1856, Çırağan sarayı 1863, Beylerbeyi sarayı 1864, Yıldız sarayı 1880'de yapılmıştır.
Yani Osmanlı'nın çöküş döneminde...
Dünya; Sanayiye, Eğitime, Ekonomik refah ve gelişime, Bilime ağırlık verirken, Osmanlı çöküşü gizlemek için saray yapımına ağırlık vermiş olsa gerek.
İtibar saraylarla değil; halkın refahıyla, yerel paranın alım gücü ve değeriyle, çağdaş eğitim seviyesiyle, tarihine ve geçmişine sahip çıkmayla, yabancı ülkelere gitmek yerine ülkesinde kalıp iş ve aş bulabilen insanlarının umut ve mutluluğuyla, şehircilik, bilim, sanat, spor da kalıcı başarı ve eser ortaya koyabilmekle, adaletle, hukukun üstünlüğü ile sağlanır diye düşünüyorum.
Yani halkın büyük çoğunluğu açlık sınırının altında ve adaletsizce yüklenmiş borçlar içinde yaşarken halkın vergileri ''saray'' lara ve daha başka nelere (?) harcanıyorsa burada temel bir sorun var demektir ve tarih gördüğümüz gibi bunun örnekleriyle doludur.
Kaynaklar :
Erhan Afyoncu, “10 Soruda Osmanlı Borçları”, Popüler Tarih Dergisi, Haziran 2001, s. 18
Tunçel, Ahmet Kamil , Yıldırım, Murat . “1854-1874 DÖNEMİNDE OSMANLI DEVLETİ’NİN DIŞ BORÇLANMASI: KAÇ MİLYAR DOLAR OSMANLI DEVLETİ’NİN İFLASINA NEDEN OLDU?“. Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi 16 / 1 (Mart 2014): 1-26 .
Erhan Afyoncu, “10 Soruda Osmanlı Borçları”, Popüler Tarih Dergisi, Haziran 2001, s. 20
Comentarios