top of page

BARDANES TOURKOS ve İSYANI

Doğu Roma İmparatorluğu’nda Türk Kökenli Bir Komutan: Bardanes Tourkos ve İsyanı


"Başa geçen imparatorlardan pek azı Doğu Roma kökenliydi."

Doğu Roma ve Abbasiler arasındaki Anzen Savaşında İmparator Theophilos dağa doğru çıkarken. Skylitzes'in minyatürlerinden [Dazimon Anzen, şimdiki Dazmana (Akçatarla, Nusaybin/Mardin), 22 Temmuz 838].

Doğu Roma ya da tarihçilerin adlandırmasıyla Bizans İmparatorluğu olarak anılan devlet çok geniş bir coğrafyada hüküm sürmüş, birçok etnik gruptan insanı idaresi altında tutmayı bilmiştir. Onlarca hanedanın gelip geçtiği bu devlette, tahtı ele geçirmek için isyan etmek gayet doğal karşılanan bir durumdu. Kim güçlüyse, talih kime gülerse, kim oyunu “kuralına” göre oynarsa tahta o geçiyordu. Erkekler gibi kadınların da saltanat iddiasında bulunabildiği Doğu Roma İmparatorluğu’nda, başa geçen 107 hükümdardan sadece 34’ü eceliyle ölmüştür. Toplam 65 saray darbesi olmuştur. Bu durumun temel nedeni Doğu Roma’da imparator olmak için aranan şartlar içinde asalet, soy, kan anlayışının olmamasıydı. Başa geçen imparatorlardan pek azı batılı tarih literatüründe anlatıldığı gibi sözde ‘’Grek’’ kökenliydi. İmparatorun etnik bakımdan Ermeni veya Arap olması şaşılacak bir durum değildi. Bunda kuşkusuz ordunun esnek yapısının da katkısı vardı. Bizans ordusu tüm imparatorluklarda olduğu gibi birçok kökenden ya da milletten askerin bulunduğu kozmopolit bir yapılanmaydı. İmparatorların da darbe yoluyla bu ordunun içerisinden çıkmasından dolayı, değişik milletlerden komutanların tahta geçmesi tabii karşılanıyordu. Bardanes Tourkos (Türk Vartan) adındaki bir komutan da darbeye teşebbüs etmişti.


1. Kökenine Dair Tartışmalar

Lakabından da anlaşılacağı gibi Türk kökenli bir komutan olan Bardanes’e, Ermeni adı taşıdığı için bazı tarihçiler Ermeni kökenli demişlerdir. Ermeni olduğunu iddia edenler, sadece isminden yola çıkarak bu iddialarını temellendirme çabası içerisine girmişlerdir. Bunun haricinde kendilerine dayanak yapabilecekleri bir argüman yoktur. Hatta tarihçi Brooks, Bardanes Tourkos’un Türk olamayacağını, kaynaklarda kuzeni olarak geçen Leo’nun Türk olabileceğini iddia etmiştir. Fakat bunu temellendirecek hiçbir ikna edici bilgi sunmamıştır. İngiliz tarihçi Lightfoot Bardanes Tourkos’u Türk kökenli göstermemek için belgeleri zorlayan tarihçilere isyan eder; "Birçok tarihçi, Bardanes ve kızlarının aslen Ermeni kökenli olduklarını savunur; fakat Bardanes’in lakabının “Tourkos” (Türk) olması bunun aksini düşündürmektedir. Eğer Bardanes, Hıristiyan olmuş bir Türkse, bir Hıristiyan adı alması imkânsız değildir."


Bardanes adı Vartan adının Yunanca söylenişidir ve Ermenicedir. [Not 1]. Ama isminin başında ait olduğu milletin adı yazan bir tarihi kimliğin kökeni elbette ona takılan lakapta aranmalıdır. Bardanes, muhtemelen Hazar kökenli olmalıdır. Ataları doğu kiliselerinden birinde vaftiz edildiği için bir Hristiyan adı almış olması daha akla yatkındır.

Tarihçilerin Bardanes’in Hazar kökenli olduğunu iddia etmelerinin nedeni takılan lakabından dolayıdır. Burada hemen akla şu gelebilir. Lakabı Türk olan bir komutan Bulgar, Hun, Avar, Peçenek, Uz, Kuman-Kıpçak kökenli de olabilir. Bu Türk devlet ve grupları arasında Doğu Roma İmparatorluğu’nun ilk devirlerden itibaren misyonerlik faaliyetleri içerisinde bulunduğu bilinen bir gerçektir. Fakat burada unutulmaması gereken nokta şudur. Doğu Romalılar bu grupları hiçbir zaman kaynaklarında Türk adıyla zikretmemişlerdir. Doğu Roma kaynaklarında Türk adına ilk defa 6. yüzyılda Agathias’ın eserinde rastlıyoruz. Tabi burada Türk tabiri Göktürk Devleti için kullanılmıştır. Hazarlar da Göktürklerin, Sabir Türklerinin ve Hunların bakiyesi olarak kurulmuş bir devlettir. Yine aynı yüzyıl içerisinde yaşayan Menandros’un eserinde de Göktürklerle ilgili bilgiler bulunmaktadır.


Menandros’un naklettiğine göre Doğu Roma İmparatorluğu’nun başkenti İstanbul’da 575-576 yıllarında 106 Türk yaşamaktadır. Göktürk Devleti’ne elçi olarak giden Valentinus kendisine refakat etmeleri için bu Türkler’in tamamını yanına almıştır. Daha sonraki yıllarda ki Doğu Roma kroniklerinde yer alan Hazar Devleti ile ilgili kayıtlarda da Türkler adının zikredildiği görülmüştür. Bu kayıtlarda Hazarlar için ''doğudan gelen Türkler'' denilmiştir.

Melek ve Heraklius, II. Hüsrev'in teslimini kabul ediyorlar; Çapraz plaka (Chiltvé emaye kaplama bakır, 1160-1170, Louvre Müzesi, Paris).


Devam eden süreçte Doğu Roma-Hazar ilişkileri daha da gelişmiştir. Öyle ki geç antikçağın son uygarlıklar mücadelesi diyebileceğimiz Heraklius’un Sasanilerle yaptığı büyük savaşta (602-628), Hazar Kağanı Doğu Roma ordusuna 40.000 kişilik bir kuvvet vermiş ve bu ordu sayesine Doğu Romalılar, İran Sasanilerine üstünlük sağlamışlardı. [Not 2]. İlerleyen dönemlerde Doğu Roma ile Hazarlar arasında tesis edilen bu ittifak, hanedan evlilikleriyle daha sıkı bir hale gelmiştir. İmparator II. Jüstinyen (695-705) bir isyan neticesinde Doğu Roma İmparatorluğu’nu terk etmek zorunda kalmış ve Hazarlara sığınmıştır. Kağan’ın kız kardeşlerinin biriyle evlenen Jüstinyen, Hazarların desteğiyle yeniden imparator olmuştur. [Not 3]. Hanedan evlilikleri bununla da kalmamış, V. Konstantin 732 yılında Hazar Kağanı’nın kızıyla evlenmiş ve oğulları IV. Leo’da Hazar Leo olarak anılarak (775-780) imparatorluk yapmıştır. Hazar Devleti ile böylesi yakın ilişki kurulduğu bu dönemlerde çok sayıda Hazar kökenli Türk askeri Doğu Roma ordusunda görev almıştır. 

Tarihler 732’yi gösterdiğinde Doğu Roma ile Hazar Türkleri Araplara karşı birleştiler. Hazar Kağanı Bihar’ın kızı Çiçek Hatun ile Doğu Roma Kralı III.Leon’un oğlu V.Konstantinos evlendirildi. Çocukları IV.Leon ise Doğu Roma tahtına çıktığında ”Hazar Leon” olarak isimlendirilmişti.


Doğu Roma Devleti de her zaman Hazarlara sempatiyle bakmıştır. Bardanes Tourkos ta babası imparator IV. Leo döneminde vaftiz olarak Doğu Roma hizmetine girmiş Hazar kökenli bir Türk’tü. Kaynaklarda Bardanes Tourkos’un atalarıyla ilgili bir bilgi bulunmadığı için akla en yatkın olan bilgi budur.


2. İsyanı Hazırlayan Etkenler

Hayatının ilk dönemiyle ilgili bilgi bulunmayan Bardanes Tourkos, kariyerinin en parlak çağını İmparatoriçe İreni (797-803) döneminde yaşamıştır.

İreni [Not 4] devrildiğinde Bardanes, Thrakasion yerel yönetiminde (temasında) askeri vali (strategos) idi . Fakat kısa süre sonra Doğu Roma’nın askeri bakımdan Anadolu’da en güçlü eyaleti olan Anatolikon Teması’nın başına getirildi. Takip eden yılda Nikephoros’un, kendisinden önce hüküm süren imparatoriçe İreni’nin, Abbasi Halifesi Harun Reşit’e (786-809) verdiği yıllık vergiyi ödemeyeceğini beyan etmesi, Doğu Roma İmparatorluğu’nu Abbasi Halifeliğiyle yeniden karşı karşıya getirecekti. Abbasilere sığınmış olan Bizanslı bir misafir, Nikephoros’un tahta geçmesi hakkında Harun Reşit’in komutanı Abdü’l Melik’e şunları söylemişti: “Nikephoros tahta geçtiğine göre, sırtındaki bu mükellef elbiseyi çıkar da zırhlan ve harbe hazırlan.” Gerçekten de Doğu Romalı konuk haklı çıktı. Nikephoros tahta geçer geçmez kendisinin yıllık göndermesi gereken vergiyi ödemeyeceği gibi, Halife Harun Reşit’e bir mektup göndererek onu savaş için kışkırttı.

Mektubunda imparatoriçe İreni’nin Halife’yi şah makamına, kendisini piyon makamına koyduğunu ve kadın olduğu için Doğu Roma İmparatorluğu’nun küçük düşürücü anlaşmalara imza attığını söylemiş, o güne kadar İreni tarafından ödenen vergileri geri istemiştir. Aksi takdirde savaş açacağını da eklemiştir. Harun Reşit bu mektup karşısında çok hiddetlenmiş ve bir divit (mürekkepli kalem) isteyerek mektubun arkasına kendi eliyle “Bismillahirrahmanirrahim. Müslümanların emiri Harun’dan Bizans köpeği Nikephoros’a! Ey kâfir kadının oğlu! Mektubunu okudum. Cevabını duymakla kalmayacak, aynı zamanda göreceksin. Vesselam!” demiştir.


İmparatorluğun savaş ortamına sürüklenmesi Bardanes’in olağanüstü yetkilerle, yetkili tek general (monostrategos) olarak görevlendirilmesiyle sonuçlandı. Bu görev askeri açıdan devletin sıkıntıya düştüğü özel durumlarda verilirdi. 803 yılının Temmuz ayında Halife Harun Reşit, Abbasi ordularını Anadolu içlerine sefere çıkardı. Kuşkusuz bundaki amaç mektubunda da yazdığı gibi vergisini vermek istemeyen Bizans İmparatoru Nikephoros’u cezalandırmaktı. Halife’nin ordunun başında oğlu Kasım’ı göndermesi, bu meseleye ne kadar önem verdiğinin de bir göstergesidir.


İki ordu Anadolu içerisinde birbirleriyle mücadele ederken bir talihsizlik yaşanmış, İmparator Nikephoros geçirdiği bir kaza sonucu ayağını kırmıştı. İmparator, kırık bir ayakla askerleri sevk ve idare edemeyeceğinden dolayı ordunun yönetimini Bardanes Tourkos’a bırakmak zorunda kaldı. Bardanes aradığı fırsatı böylelikle yakalamış olacaktı. İlk iş olarak tüm temalardaki askerlere emirler göndererek Anatolikon Teması’nda toplanmalarını istedi. Tüm ordunun komutası kendine geçince iktidar hırsı bir anda gözünü kör eden Bardanes, ordunun diğer komutanlarının bu duruma onay vermesiyle imparator ilan edildi. Bardanes’e destek olan temalar şunlardı: Anatolikon, Opsikion, Thrakasion, Bukellarion.


İlginç olan Armenokon Teması’nın Bardanes Tourkos’un bu imparatorluk yürüyüşüne destek vermemesiydi. Bunda Armenokon Teması’nın toplanma bölgesine gelmemesinin de payı vardı. Fakat esas neden Bardanes’in 793 yılında Armenokon Teması’nda başlayan isyanı kanlı bir şekilde bastırmaya katılmış olmasıydı. Bu durum Armenokon Teması birliklerinin gözünde Bardanes’in hâlâ düşman olarak algılandığının bir göstergesiydi.


Bardanes Tourkos’un isyanına ordunun büyük çoğunluğunun destek vermesinin sebeplerinden bir tanesi de ekonomik gerekçelerdi. Nikephoros, deyim yerindeyse İmparatoriçe İreni’den enkaz devralmıştı. Böyle bir iktisadi tablo karşısında Nikephoros haklı olarak imparatorluğun maliyesini desteklemek için sıkı bir bütçe politikası başlattı. İlk olarak Abbasi Halifeliğine ödenen yıllık vergiyi kesti. Akabinde imparator, askerler için tanınmış olan vergi muafiyetini geri aldı. Hatta bir dönem onları maaşsız bıraktı. Kuşkusuz bu durum askeri kesim arasında büyük rahatsızlığa yol açtı. Bitmek tükenmek bilmeyen savaşlardan yorgun düşen askerler, muhtemelen toplumsal açıdan sıradan bir insanla aynı konuma düşmeyi hazmedememiş olmalılar. Bardanes, bu durumu avantaja çevirmeyi bilecekti. İlk yaptığı iş, Araplarla mücadele sırasında kazanılan ganimetleri tüm askerlere eşit şekilde dağıtmak oldu. Güç ve cömertlik her dönemde olduğu gibi geç antikçağda da imparatorlarda aranan bir özellikti. Zaten askeri bakımdan güçlü bir unvana sahip olan Bardanes, bu yaptığı hareketle cömert bir insan algısı da yaratmış oldu. Bazı tarihçiler Bardanes’in darbeyi daha önceden planlamadığını, askerlerin aşırı tezahüratları karşısında bu isteklerini kırmayıp imparatorluğu istemeye istemeye, görev bilinci içerisinde kabul ettiğini söylerler. Başka bir söylence durumu daha da ilginç kılar.

Hikâyeye göre Bardanes Tourkos’un içinde imparatorluğun başına geçmek için büyük bir özlem vardı, ama isyanın sonucundan emin olamadığından endişe duyuyordu. Sonra yakınlarda inzivaya çekilmiş Philomelionlu bir keşiş olduğunu duydu. Bu münzevi adam erdeme ulaşmış yalnız birisiydi. Gelecek hakkında kehanette bulunabiliyordu. Bardanes, sadece bu kâhinle planlarını paylaşarak onun düşüncelerine göre kararını vermek istedi. Sırf bunun için bir av partisi düzenledi. Siyasi konularda kendisine yardımcı olsun diye yanına iyi giyimli, kibar bir adam olan Leo’yu aldı. Daha sonra yanlarına güvenlik amaçlı Amoriumlu Mikhael ve Slav Thomas’ı da dâhil ettiler. Keşişin yanına vardıklarında Bardanes, yalnız başına onun mağarasına girdi. Geride kalanlar onu kapıda beklemeye koyuldu.


Bardanes aklında ne varsa keşişe söyledi. Fakat keşişin kehanetleri Bardanes’in duymak istediği şeyler değildi. Keşişin söylediklerine göre o, imparator Nikephoros’a itaat etmezse iki gözünü birden kaybedecekti. Komutan bu kelimeleri duyunca aklını yitirme noktasına geldi. Bakılan fal sonrası dua edildikten sonra Bardanes bir an önce o ortamdan uzaklaşmak istedi. Atı getirildi ve Leo’nun eline basarak atına bindi. O sırada Mikhael dizgini tutuyor, Thomas atı sürüyor, Leo ise atın eyeri ile uğraşıyordu. Bu noktada, keşiş, mağaranın yüksek kapısından dışarı eğildi ve Bardanes Tourkos’u tekrar yanına çağırdı. Komutan bu geri çağırmayı sevinçle karşıladı. Atından uçar gibi bir hamlede indi. Keşişin kendisi hakkında güzel şeyler söyleyeceğini umut ederek hızlı bir şekilde mağaraya yaklaştı. Keşiş lafı uzatmadan konuya girdi ve Bardanes’e bakarak şöyle dedi; "... ne yaparsan yap ama imparatora isyan etme, bu konuda hata yapma! Bu sizin gözlerinizin sakatlanmasına ve mallarınızın müsadere edilmesine mal olacak. Ama yanında getirdiğin 3 adamdan atına binerken sana yardımcı olanı tahtı kazanan ilk kişi olacak. Arkasından atının dizginini tutan imparator olacak. Üçüncü gelen kişi imparator ilan edilecek, ama hiçbir zaman hüküm süremeyecek ve çok korkunç bir şekilde ölecek."


Kâhinin kastettiği iki kişi sırasıyla tahta çıkacak olan V. Leo (813-820) ve II. Mikhael’di (820-829). İsyan edip başarısız olacak kişi de Slav Thomas’tır. Bardanes kâhinin söylediklerini duyunca onu azarladı. Bunu gülünecek bir şey olarak gördü ve keşiş hakkında düşüncesi tersine döndü. Artık onu bir şarlatan olarak görüyordu ve onun geleceği görmediğini düşünüyordu. İnsanın dış görünümüne baktığını ve bununla karar verip sözde kehanette bulunduğunu söyledi. Aslında Bardanes’in keşişe kızgınlığı istediği şeyleri söylemediği içindi. Şayet keşiş “sen imparator olmalısın, yakında tüm Roma (Bizans) İmparatorluğu önünde eğilecek. Bu iş için senden daha uygun bir adam yok” demiş olsaydı Bardanes için dünyanın en dürüst adamı olacaktı. Bu bulgular ışığında Bardanes’in isyanı önceden planladığı ortadadır.

Kişisel ihtirası bir yana, Bardanes Tourkos aynı zamanda toprak sahibi aristokratlara mensuptu. Bununla beraber İmparatoriçe İreni'nin rejimini destekleyen ve inanç olarak ikonalara ibadet edilmesini isteyen topluluğa bağlıydı. Yani değişim değil, statükonun devamından yana olan grubun bir üyesiydi. O yüzden geleneksel aristokratlarca Nikephoros’un politikalarına karşı olanların temsilcisi olarak görüldü. Nikephoros’un arazi mülkünün üzerindeki yeni vergiler ve eklesiastik (Kilise) Mülkünün istimlaki ile ilgili olan sosyal ve mali alanda yaptığı politikalar, Bardanes ve ait olduğu grubun çıkarlarına zarar veriyordu.


Nikephoros, kendisinin tamamen karşısında olan bu grupları karşısına almaktan korkmadı. Özellikle kiliseye karşı daha pervasızca davrandı. Bazı manastır mallarına el koydu. Valilerine, piskoposlar ve ruhban sınıfına gerektiğinde bir köle gibi davranma ve kiliselerde bulunan altın ve gümüş levhalara ihtiyaç duyulduğu anda el koyma yetkisini verdi. Yoksul küçük toprak sahiplerini orduya aldı ve tüm teçhizatlarının parasını orta ve üst düzey gelir grubuna sahip zümreye yükledi. Nikephoros ekonomik açıdan koyduğu tedbirler noktasında duracak gibi görünmüyordu. Trakya’da vergi olarak çok sayıda altın toplamayı hedefleyen İmparator, vergileri %50 oranında artırdı. Daha önce vergiden muaf tutulan hayırseverlerce kurulan vakıfları ocak vergisine tabi tuttu ve on iki adadan getirtilen ev köleleri için ekstra 2 altın sikke daha verilmesini kanuna bağladı. Özellikle vakıfların bazısını imparatorluk mülkü haline getirmesi yüzünden kiliseye yakın “dindar aileler” fakirleşirken imparatorluk daha zenginleşmişti. Yaptığı bu uygulamalar tüm kesimlerde Nikephoros’a karşı bir memnuniyetsizlik uyandırsa da, ekonomi onun döneminde son yıllarda olmadığı kadar sağlam temeller üzerine oturmuştu.


Bu durum karşısında Bardanes toplumsal statülerini kaybettiklerini düşünen kitlenin son umudu olmuştu. Büyük değişimlerin olduğu zaman dilimlerinde çekilen sancılar her devlette olduğu gibi Doğu Roma İmparatorluğunda da memnuniyetsizler ordusu yaratmıştı. Muhtemelen Bardanes bu kitleyi arkasına alabileceğini düşünüyordu. Bir yere kadar bunda başarılı da oldu. Özellikle eski imparatoriçe Atinalı İreni’nin etkisinin de bu isyanda payı olduğu aşikârdır. Bardanes, biraz da eski efendisinin Doğu Roma bürokrasisindeki ağırlığına güvenmiştir. Fakat İreni’nin 8 Ağustos’ta imparator Nikephoros tarafından sürgüne gönderildiği Lizbon’da ölümü Bardanes Tourkos’un planlarını alt üst etti.


3. İsyan

İsyan, Anatolikon Temasının başkenti olan Amorium (Afyonkarahisar) şehrinde başladı. Buradan hemen hemen devletin mevcut askeri ordusunun yarısını kapsayan isyan ordusu, kuzey batıya doğru ilerledi. İsyancılar Nicomedi’ye (İzmit’e) daha sonra imparatorluğun başkenti olan Konstantinopolis’den, İstanbul Boğazına kadar uzanan yerleşim yeri olan Chrysopolis'e giden askeri yolu takip etti. Bardanes başkente girmedi. Beklentisi daha büyüktü. Bardanes’e göre Başkent’teki ahali Nikephoros’tan memnun değildi. Halkın yasal imparatora isyan ederek imparatorluğu altın tepside kendisine sunacaklarını düşünüyordu. Bu düşüncesinden dolayı Chrysopolis’te kendi isyanına karşılık olarak başkentin içinde Nikephoros’a karşı oluşabilecek isyanı bekleyerek kamp kurdu. Bu gerçekleşmediğinden ve halk buna açıkçası pek de hevesli olmadığından, Bardanes büyük ordusunu Malagina’ya (Kocaeli Yarımadası’na) geri çekti. Darbe teşebbüslerinde isyancıların hızlı hareket etmesi gerektiğini kavrayamayan Bardanes, bunu çok acı şekilde ödeyecekti. Zaman ilerledikçe en yakınındaki adamlar bile Bardanes Tourkos’a güvenlerini yitirmeye başladılar. İsyanı birlikte planladıkları Amorium’lu Mikhael ve Ermeni Leo adındaki iki yakın ortağı orada onu terk etti. İsyan ordusunun iki büyük destekçi komutanının imparator Nikephoros’la birlikte hareket etmeye başlamasının ödülü olarak Mikhael, imparatorluğun çadırının kontu oldu. Leo ise daha aktif bir kumandanlığa terfi etti.

En yakın adamlarının İmparator Nikephoros’la anlaşması Bardanes Tourkos’un cesaretini kırdı ve bu ihanetin başka ihanetleri de arkasından getirebileceğini düşünmesine sebep oldu. Bundan dolayı imparatorun sadık ordusuyla savaşmaktan kaçındı. Artık Bardanes Tourkos için iyi bir pazarlık yapmaktan başka bir çare kalmamıştı. Yapılan pazarlık neticesinde isyancı komutan VI. Konstantin’in ikinci evlilik törenini gerçekleştirmiş Kathara manastırı ve Joseph’in arabuluculuğuyla makul bir anlaşmayla teslim olmayı kabul etti. Bardanes’e ayrıca patrik Tarasios ve pek çok ileri gelen senatörlerce imzalanmış bir mektup ta gönderildi. Gönderilen mektupta ne kendisinin ne de isyana katılan Bardanes'in emrindeki askerlerin teslim olduktan sonra ölümle cezalandırılmayacakları yazıyordu. Nikephoros mektupla beraber kendi altın haçını da göndererek sözünün garantisini veriyordu. Bu güvencelerle tatmin olan Bardanes, ordusunu terk etti ve 8 Eylül’de Marmara Denizi kıyısındaki Cius'ta (Gemlik’te) bulunan Heraklius manastırında sığınak aradı. Oradan, onu Prote Adası’na (Kınalı Ada’ya) götürecek bir gemiye bindi. Daha sonra bir keşiş ismi olan Sabbas’ı alarak önceden kurmuş olduğu bir manastırda çalışmaya başladı.


Bardanes’in emekliliğinden sonra Nikephoros, resmi olarak onun görevine son verdi ve onun mal varlığının çoğuna kanunen el koydu. İsyanda yer alan diğer tematik generaller de aynı zamanda görevlerinden azledildiler. Başkentli piskoposlar Sardis, Amorium ve Nicomedia, Sicilya’daki Pantelleria adasına sürgüne gönderildi. Diğer taraftan Anatolikon Teması askerlerine başkaldırmaya verdikleri destekten dolayı bir yıl ücret verilmedi.

803’te aralık ayında, bir grup Likaoniyalı asker Kınalı Ada'ya (Prote Adası’na) çıkarak Bardanes’i kör ettiler. Bu oldukça sembolik bir eylemdi. Doğu Roma İmparatorluğu’nda uzuvlarından bir tanesini kaybetmiş bir kişinin taht üzerinde bir hak iddia etmesi mümkün değildi. Onun için siyaseten sakat bırakma Doğu Roma’da sıkça başvurulan bir yöntemdi. Kör etme kâfirlere, isyancılara ve yahut tahttan indirilmiş imparatorlara ve politik rakiplere bir tehdit unsuru olmamaları için uygulanan bir cezaydı. Büyük ihtimalle yapılan bu hareket imparator Nikephoros’un emriyle olmuştur. Ancak Nikephoros daha sonra senato önündeki verdiği ifadesinde, bu olayla hiçbir ilgisi olmadığına yemin etmiştir. Pek çok tarihçi bu olayda Nikephoros’un direk payı olduğuna inanır, ama Treadgold bu olayı askerlerin kendilerinin gerçekleştirmiş olabileceklerini savunur. Treadgold’a göre Bardanes imparatorluk için artık inandırıcı bir tehdit değildir.


Patrik ve senatonun bu olayın sorumlularının cezalandırılmasına dair baskısına rağmen, Nikephoros kendi kararıyla bu olayın faillerinin gitmelerine izin vermiştir. Her ne kadar Bardanes’in mallarına el koyulmuş ve eski gücünden eser kalmamış olsa da bir dönem imparatorluk iddiasında bulunmuştu. Doğu Roma İmparatorluğu o dönemde Bulgarlar ve Abbasilerle uğraşmaktaydı. İmparator sık sık başkenti terk edip gerek Balkanlar gerekse Anadolu’da sefere çıkmaktaydı. Kınalı Ada gibi başkente çok yakın bir noktada bulunan bir yerde sürgün hayatı yaşayan eski bir isyancı komutan her zaman taht için bir tehditti. Muhtemelen Nikephoros senatonun ve patrikhanenin tepkisini çekmeden Bardanes Tourkos’tan kurtulma yolunu düşünmüş ve sinsice bir planla bunu da başarmıştı. Zaten faillerin cezalandırılmaması bu işin içinde imparatorun olduğunun en önemli kanıtıdır.


Bardanes Tourkos’un isyanı geçici olarak Doğu Roma'yı güçsüzleştirdi. Doğu Roma'nın bu iktidar mücadelesi imparatorluğun dikkatini bu iç meseleye doğru çevirdi. Fakat bu avantajlı durumu Abbasiler değerlendiremediler. Kasım’ın dar bir bölgede yaptığı istila hareketi ve akabinde babası Harun Reşit’in daha geniş alanda yaptığı müdahaleler kısa zaman sonra hiçbir önemli askeri başarı getirmeden sonuçlandı. Halife Harun Reşit makul bir miktar haraçla ateşkes yaparak geri çekildi. Böylece isyan orduya ve Anadolu’nun pek çok yerine ciddi bir zarar vermedi. Yine de bu olay, askerlerin Nikephoros’tan memnuniyetsiz olduğunu gösterir. Bunun da daha sonraki yıllarda tekrar meydana gelebileceğini ve Nikephoros’un saltanatı boyunca bir tehdit kaynağı olabileceğini kanıtlar. Bu da gayet doğaldır. Ekonomik reformlarla, aşırı vergilerle birlikte mevcut düzenin değişmesi İmparator Nikephoros’a karşı bir tepkinin oluşmasına neden olmuştur. Böylesi ciddi bir durumun hafif atlatılması Doğu Roma İmparatorluğu için büyük bir şans olmuştur da denilebilir.

811 Yılında Nikephoros Tuna Türk Bulgar Hanlığı üzerine bir sefer düzenler. Bu sefer sırasında özellikle Pliska'da yerel halktan bir çok kişiyi katleder. Krum Han (803 öncesi - 13 Nisan 814 tarihleri arasında hüküm süren Tuna Türk Bulgar Devleti hanı) Pliska Savaşı sırasında Nikephoros ve ordusunu Vabrinski dağ geçitlerinde pusuya düşürüp esir alır ve Nikephoros'u idam eder.


Sonuç

Doğu Roma İmparatorluğu’nda Türk asker ve bürokratların sayısı oldukça fazladır. Fakat erken ve orta devirleriyle ilgili çalışmalarda Türk kökenli tarihi şahsiyetlerin takibi oldukça zordur. Çünkü Ortodoks olmadan bu devlette görev almak imkânsızdır. Din değiştirmiş, ‘’Grek’’ olmayan bir kişi ya İncil’de geçen bir isim almakta, ya da ismi Grekçe söylenişe göre telaffuz edildiği için bozulmaktadır. Doğu Roma tarihi kaynaklarında da bu şekilde isimler zikredildiği için köken tespit etmek içinden çıkılmaz bir hal alabilmektedir. Ayrıca yakın tarih Ameriklalı ve İngiliz tarihçilerinin ''Türk'' ismini gördüklerinde etrafından dolanarak geçtiklerini de görmek gerekir. Bazı durumlarda şahsiyetin kökenine dair direkt ifadeler bulunması tarihçilerin işini kolaylaştırmaktadır. Fakat bu durum “Türk Vartan” örneğinde olduğu gibi önyargılara takılmaktadır.


Tarihi hafızalara Doğu Roma (Bizans)-İslam, Bizans-Türk ezeli iki düşman olarak kaydedilmiştir. Hıristiyanlığı kabul etmişse de bir Türk’ün Doğu Roma’da imparator olmak için isyana kalkışması oldukça sıra dışı bir durumdur. Her ne kadar isyan Doğu Roma Tarihi’nde gözle görülür bir etki yaratmamış olsa da ezber bozan bir durum olması nedeniyle önemlidir. Bardanes Tourkos isyanı Doğu Roma (Bizans) darbe geleneğinin bir sonucudur. Tahtın çok sık el değiştirmesinin imparatorluğu her alanda sıkıntıya soktuğu aşikârdır. Doğu Roma Devleti yönetimde istikrarı, Bardanes’in birlikte darbeye kalkıştığı yakın arkadaşı Amoriumlu Mikhael’in (II. Mihail) tahta geçmesiyle sağlayacaktır.



Kaynaklar ve Notlar

Talat Koçak.

Bizans (Doğu Roma) İmparatorluğu’nda Türk Kökenli Bir Komutan: Bardanes Tourkos ve İsyanı

History Studies, Volume 7, Issue 2, Special Issue on Byzantine, June 2015

BROOKS E. W.,  “The Emperor Leo V and Vardan The Turk”, The English Historical Review,  Vol. 31., Oxford University Press, April 1916, 256-257. 

SEIDLER, G. L., Bizans Halk Hareketlerinin İdeolojik Kökeni, Çev: Mete Tuncay, Özne Yayınları, İstanbul 1999. 

AVCI, Casim, İslam Bizans İlişkileri, Klasik Yayınları, İstanbul 2003. 



Not 1: Bar ile başlayan birçok Türkçe kökenli isim vardır. Bardan adı da Türkçe kökenlidir, Ermeni değil, ki Kaşgarlı'da Bargan adı ile Kıpçaklar'da Barkan adı görülmektedir. Çok önemli bir husus, Kıpçak Türklerinin Ermenileşmiş olmasıdır. Hıristiyan dünyası ile Ermeniler ya da Gürcü) hakkında araştırma yapılırken Kıpçak Türklerinin rolü asla unutulmamalı ve kitap ya da makaleler içinde değerlendirilmelidir. Ayrıca Türkçede -b- ile başlayan birçok kelime Yunancada ve Rusçada -v- ile değiştirelerek söylenmiştir: Örnek, Basileus > Vasileus olmuştur, ki Basileus'un Türkçe kökenli Başil'den (İl Başı/Beyi) geldiği kesindir. Bu sebeple de Vartan'dan Bardan değil, Bardan'dan Vartan türetilmiştir.


Not 2: İmparatorluğun adı dönemi itibariyle Bizans değil, Doğu Roma İmparatorluğu'dur. Dönemi itibariyle İran adında bir ülke de yoktur, bu sebeple de "İranlılar" denilmesi uygun olmayıp, coğrafi bir terim olduğu bilinmelidir. Aynı şey ‘’Yunanlılar’’, ‘’Yunanistan’’, ‘’Grek’’, ‘’Grekçe’’ için de geçerlidir. 1800’lü yıllardan önce böyle bir kimlik ve coğrafya adının olmadığı bilinmelidir. Ayrıca İmparator Heraklius dönemiyle birlikte imparatorluk dilinin, latinlere ve latinceye karşı bir tepki oluşması sebebiyle, ‘’Grekçe’’ ya da ‘’Helenistik dil’’ olarak benimsenmesi imparator ve tebaanın ‘’grek-yunan’’ olduğu anlamına gelmemektedir. Bu Batılı tarih literatürü tarafından amaçlı olarak çok sık yapılan bir algı yönetimi faaliyetidir. Ermeni ve Ermenistan için de benzeri bir durum söz konusudur. Ermeniler kendilerine “Ermeni” demezler; “Hayk” derler. Ermen, Ermeni, Ermenistan, Armenia coğrafi adlardır…


Not 3: Hazarlı Theodora, Hazar Kağanı Buşir'in kız kardeşidir. II.Jüstinianos'tan bir oğlu olmuş, ancak Tiberius 5 yaşındayken (711) sonradan İmparator olan Filippikos Bardanes [Philippicus, 711-713, (Bardanes Tourkos (803) değil)] tarafından öldürülmüştür.


Not 4: Atinalı İrene'nin (797-802) kocası IV.Leon'dur. IV. Leon'un babası V.Konstantinos’un annesi Hazar Türk Hakanı Bihar'ın kızı Çiçek'tir (Tzitzak, vaftiz adı İrini). Yani Doğu Roma kroniklerinde ‘’Atinalı İrene’’ olarak geçen imparatoriçenin oğlu VI.Konstantine Hazar Türklerinden gelmektedir.

- İmparator Theofilos'un annesi Bardanes'in kızı Thekla, babası ise İmparator II.Mihail (Amoriumlu Michael)'dir.

- Thekla 823'te ölünce Michael, VI.Konstantine'in kızı Euphrosyne ile evlenir. VI.Konstantine'in babası ise Atinalı İrene'nin eşi Hazar lakaplı IV. Leo'dur. Yani Euphrosyne'nin de ataları arasında Hazar Türkleri bulunmaktadır.

- İmparator V.Leon ise Bardanes'in diğer kızıyla evlenmiştir.

39 görüntüleme1 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

1 Comment


elinize sağlık her zamanki gibi akıcı ve detaylı bir çalışma.

Like
Yazar Hakkında
WhatsApp Image 2022-11-17 at 2.45.19 PM.jpeg

Muzaffer Haluk Hızlıalp 30.11.1962 yılında İstanbul’da doğmuştur. İlk öğrenimini Erenköy ve Yıldız İlkokullarında, orta ve lise öğrenimini Fransız Saint-Benoit Erkek Lisesi’nde, Üniversite eğitimini İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde, lisans-üstü eğitimini ise İngiltere King’s College’ da tamamlamıştır.

#GunesInsan

Yeni bir çalışma yayınladığımda güncelleme almak için bloguma abone olun.

Teşekkur ederim!

bottom of page