SİZ HİÇ PARÇALANDINIZ MI?
- Haluk Hızlıalp

- 20 Ağu
- 5 dakikada okunur
Değerli gazeteci, yazar Banu Avar'ın Yugoslavya'nın parçalanması ile ilgili 2010 yılında yazmış olduğu bu önemli makalesinden alıntıları bugünlerde Türkiye'de olup bitenler açısından çok önemli benzerlikler bulduğum için sizlerle paylaşmak istedim. Yazının sonunda makalede adı geçen kitap özeti ve görüşlerim ile ilgili satırları bulabilirsiniz...

Yukarıdaki haritalar 1989-2008 yılları arası Yugoslavya'nın parçalanma-dağılma sürecini açık olarak ortaya koymakta...
İşte Banu Avar'ın yazısından bazı önemli detaylar...
Bu kitabı sadece Teoman Alili yazabilirdi… Teoman Alili (15 Şubat 1978, İstanbul - 3 Mayıs 2021, İstanbul), Türk televizyon haber sunucusu idi...

Bilgisini, yaşamışlığını içinde büyüttüğü acılarla karıp satırlara işledi…
TRT’de Sınırlar Arasında başlarken onunla tanışmış, ilk seyahatim olan Makedonya temasları için yardım istemiştim. Tereddüt etmeden kabul etti ve o zaman hayatta olan babası Halil beyin yardımlarıyla Üsküp’ de çekimler yaptık. Parçalanmış bir ülkenin parçalarından birinin acıklı hal-i pür melalini anlattık.
Teoman Alili, ‘fazla konuştuğu’ için ülkesinden sürgün edildi! Yugoslavya Dersleri' nde ‘Siz hiç parçalandınız mı!’ diye soruyor. Bugün adı bile kalmayan bir ülkeden alınması gereken dersleri önümüze koyuyor. Bir şablon veriyor bize. Yugoslavya’nın başına gelen emperyalizm için ‘vaka-i adiye’! Yani sıradan, önemsiz olay!
1950-80 arasında Avrupa’nın en büyük ekonomilerinden biri Yugoslavya. Yatırımlar yatırımları takip ediyordu. Gelirleri sürekli artıyordu. Hem SSCB ile hem Bağlantısızlar Hareketi üyesi ülkelerle ticareti vardı. Derken her şey tersine döndü… Batıda eğitilmiş, uzmanlar ortalığı kapladı. Sinsice kurumlara el atmışlardı.
Dünyaya açılma programı uygulayacaklardı… Tito ölmüştü, Yugoslavya, halkları tutkallayan liderini kaybetmişti… Önce fabrikalar kapandı, rüşvet yolsuzluk çılgınca arttı. İşsizler ordusundan lumpenler çıktı… Ardından etnik ve dini bölünme oyunu sahnelendi.
Sendikalar bölündü. Yabancı sermaye sendikal hareketi etnik olarak örgütleyecekti… 1990'da yargıya el konuldu. Anayasa'yı Koruma Mahkemesi kaldırılacak, denetim Adalet Bakanlığı'nın olacaktı.
Her yanı CIA ajanları kapladı. Siyaset ve Ekonomiyi yönlendirdikleri gibi Eğitime de el atmışlardı. Yeni kuşaklar Soros kuşağı olacaklardı…
Medya tamamen ele geçirilecek, Yugoslavya yok olurken insanlara ‘pembe dizi’ izletilecekti!
Ordu bu süreçte paramparça edildi. Paramiliter etnik gruplar oluşturuldu sonra savaştırıldı… Önce Sırplar Hırvatlarla kapışacak sonra Bosna’ya saldırılacaktı. Ayrılık ‘Din’ kullanılarak gerçekleştirildi. Bir referandumla Bosna ayrılık kararı aldı ardından katledildi. İşte bunun adı ‘birbirine kırdırma’ siyaseti!
Ve zamanı gelince, sahneye Birleşmiş Milletler çıktı. Önce katliamı seyrettiler sonra kendi oyunlarını sahnelediler. Kılcal damar operasyonu Soros’ un Çocukları’ nca yönlendirildi. Açık Toplum Vakfı Otpor adlı örgütler süreci denetledi ve şekillendirdi… Akıl hocaları emekli Amerikan generalleriydi…’Ordu köşesine çekilsin!’ diyerek Yugoslavya halk Ordusuna karşı çıkanlar Amerikan generallerinin esiri oldular!
Sonra, Yugoslavya’nın yerle bir edilmesinde kullanılan, bir zamanların genç liderleri yavaşça sahneden silindiler, işleri bitmişti. Bazıları bölünüp parçalanmış ülkenin bir parçasının başına atandı… Bazılarının cesetlerine kenar mahallelerde rastlandı. Belki de sürecin sonunda, konuşmaya, neler olduğunu anlatmaya tevessül etmişlerdi…
Yugoslavya Dersleri' ni en iyi Teoman Alili yazabilirdi… O, bu acıları ailesinin tüm fertleriyle yaşamış, olan biteni ‘içinden’ izlemişti. Önce paramparça olmuştu Yugoslavya, bağrından 8 ülke çıkmıştı, sonra tarihe karışmıştı. Ondan ders alanlar ve aldıkları dersi anlatanlar, Teoman gibi cezalandırılmışlardı…
Belgrad’ ta bir genç ‘hala Yugoslavya demek istiyorum!’ dedi bana. Bayan Yugoslavya olarak bilinen opera sanatçısı Jadranka, ‘Artık kim olduğumu bilmiyorum!’ demişti röportajda. Serebrenitza’nın bir işsizi, ‘Artık vatanım yok, adam bile hissetmiyorum kendimi, kastrat edildim sanki!’ diye haykırmıştı kameraya…
Teoman, sürgünde, köklerinin olduğu ‘yok edilmiş’ bir ülkeden, doğduğu ve sürgün edildiği vatanına bir armağan yolluyor. İçi büyük acılar, derin bir hüzün ve çokça ders dolu bir armağan! Teoman eline sağlık diyorum… Bu da geçecek, biliyorsun!
Banu AVAR (Kasım 2010)
Yugoslavya Dersleri kitabını okumanızı tavsiye ediyorum...Kitap hakkında kısa bir özet yapacak olursam ;
Ana teması, Yugoslavya’nın dağılma süreci ve bu sürecin arkasındaki karmaşık iç/dış dinamikler. Özellikle şu başlıklar etrafında şekilleniyor :
Ulusal kimlikler ve etnik gerilimler: farklı etnik toplulukların bağımsızlık ve özerklik taleplerinin yükselişi.
Politik ve ekonomik krizler: merkezi otoritenin zayıflaması, ekonomik çöküş ve bölgesel güç mücadeleleri.
Uluslararası müdahaleler ve dış baskılar: AB ve diğer aktörlerin bölge politikaları, yaptırımlar ve sınırlandırmaların etkileri.
Askeri çatışmalar ve nüfus hareketleri: savaşlar, güvenlik kaygıları ve insanlar üzerinde yarattığı sonuçlar.
Karar alıcıların stratejileri ve halk-mitingleri: Belgrad’daki gösteriler, anlaşmalara karşı tepkiler ve tepkilerin sonuçları.
Yugoslavya’nın dağılma süreci, çok katmanlı ve birbirine bağlı pek çok faktörün bir araya gelmesiyle şekillendi.
Başlıca faktörler:
Farklı kimlik arayışları ve etnik gerilimler.
Heterojen yapı: Sırp, Hırvat, Slovence, Bosna-Hersekli, Karadağlı, Kosovalı gibi farklı kimlikler ve dillerin ön plana çıkarılması.
Etnik/ulusal talepler: bağımsızlık veya özerklik taleplerinin güçlenmesi; özellikle Hırvatistan ve Slovenya’nın bağımsızlık adımlarının itilaf yaratması.
Aşırı Milliyetçilik dalgaları: merkezi otoritenin zayıflamasıyla yerel kimliklerin öne çıkması ve etnik temelli söylem ve politikaların artması.
Politik krizler ve merkezi otoritenin zayıflaması.
Merkezi yapıdaki otorite zayıflaması: Tito’nun ölümü sonrası federal hükümetin koordinasyonunun güçleşmesi.
Yönetsel çelişkiler: federatif yapı karar süreçlerinin, birimlerin veto hakları nedeniyle kilitlenmelere yol açması.
Demokratikleşme süreci ve reform talepleri: seçim sistemi üzerinde yaşanan anlaşmazlıkların, eski dengeyi bozması.
Ekonomik kriz ve refah farkları.
Gelişmiş kuzey–güney uçurumu: Slovenya ve Hırvatistan daha gelişmişken, Bosna-Hersek, Makedonya ve Karadağ gibi bölgelerde ekonomik gerilimler arttı.
Borçlar, enflasyon, işsizlik: ekonomik krizler güven kaybını artırdı ve merkezi kontrolü zayıflattı.
Merkez-yerel bütçe dengesi: federal bütçe kaynaklarının adil dağıtımı konusunda anlaşmazlıklar çıktı.
Dış baskılar ve uluslararası aktörlerin müdahaleleri. (Afganistan örneği).
Avrupa Birliği ve güvenlik çıkarları: AB'nin bölgedeki politikaları ve genişleme stratejisi, çeşitli ülkelerin davranışlarını etkiledi.
ABD ve diğer aktörler: bölgesel dengelerin yeniden kurulması arayışları, yaptırımlar veya destekler üzerinden manevralar.
Komşu ülkelerin politikaları: komşu ülkelerin bağımsızlık süreçlerine verdiği destek veya baskı.
Bosna Savaşı ve etnik temelli çatışmalar: bölgeler arası gerilimi tırmandırdı, zorunlu göçler ve mülteci krizleri yaşandı.
Silahlanma ve milisleşme: farklı grupların silahlanması ve kendi kendini savunma girişimleri.
Uluslararası güvenlik müdahaleleri: barış gücü konuşlandırmaları ve müdahale kararları süreci etkiledi.
Anlaşmalar, referandumlar ve süreç içi çatışmalar.
Bağımsızlık referandumları: Slovenya ve Hırvatistan’ın bağımsızlık kararları süreci hızlandırdı.
Federal yapı içinde uzlaşmazlıklar: “kim neyi yönetecek?” tartışmaları kilit anlaşmazlıklara yol açtı.
Milis/paramiliter güçler ve iç çatışmalar: güvenlik güçleriyle halk hareketleri arasındaki gerilimler artış gösterdi.
Sonuç olarak;
Türkiye’de “böyle Yugoslavya tipi bir parçalanma yaşanması olası mı?” sorusunu kesin olarak cevaplamak zor görünüyor; ancak benzer riskler Kurtuluş Savaşı'mız öncesi Osmanlı tarafından imzalanan ve ülkeyi parçalamayı hedefleyen 1920 Sevr Anlaşması'ndan ve onun Mustafa Kemal Atatürk ve Kuvayı Milliye tarafından yırtılıp atılmasından bu yana her zaman vardır ve bugün de varlığını devam ettirmektedir. Bunları minimize etmek için Cumhuriyet dönemi politikalarına geri dönüş, laik, demokratik, sosyal, hukuk devleti normlarını eşit vatandaşlık ilkelerine göre yeniden canlandırmak, ekonomik refah ve toplumsal uzlaşıya odaklanan politikalar geliştirmek çok önemlidir. Türkiye Cumhuriyeti ve halkı bu görgü, sağduyu, hafıza ve deneyime sahiptir.
Bunun için ilk adım 23 senedir ülkeyi yönetim krizine sokan mevcut siyasal-islamcı iktidardan kurtulmak ve tahrip edilmiş olan demokrasimizi yeniden tesis etmek olacaktır. Yugoslavya örneğinden çıkarılacak dersler arasında etnik kimlik (Kürt vb...), din ve mezhepler üzerinden siyaset yapmamak, toplumu kutuplaştırıcı söylemlerden uzak durmak, halkın Türk üst kimliğine sahip çıkma konusunda büyük bir uzlaşı içinde olmasını görebiliriz. (Günümüzde bunları mevcut iktidardan ve küçük ortağından beklemiyoruz; bunu sağlayacak olan Türk Halkı ve Muhalefet Bloğudur!)
Yaşanabilir bir toplum için yapılması gerekenler: kuvvetler ayrılığı, hukukun üstünlüğü, ekonomik adalet, Türk eşit vatandaşlık bilincinin güçlendirilmesi ve tüm vatandaşların haklarının güvence altına alınması kritik noktalar olarak gözükmekte.
Ne Mutlu Türk'üm Diyene !







Yorumlar