DATÇA KNİDOS ASLANLARI VE DEMETER
Güncelleme tarihi: 14 May 2023
Bir başka kaçırılma hikayesi (gerçek olaylara dayandırılmıştır...)
Datça'nın Sürgündeki Aslanları...Knidos Aslanı'mız ''British Museum'' da, Burgaz Aslanı'mız ise ''Berlin Müzesi''nde (Staatliche Museen zu Berlin) ; görülüyor ki Alman ve İngilizler epey çalışmış...
Yaka Aslanı neyse ki ülkemizde, kendi yurdunda....
Knidos’un birçok tarihi mirasının yanı sıra, bunların arasında en önemlileri olan Knidos Aslanı ve bir de Knidos Demeter’ i var ki halen British Museum’ da sergilenmekte ve diğerleri gibi anavatanlarına geri dönmeyi beklemektedirler.
Knidos Aslanı ile tanışmamız 150-160 yıl önce yaşanan bir hikâye, Aslanın hikayesi aynı zamanda Anadolu antik kentinin kazı ve araştırma geçmişinde de önemli bir hikâyenin başlangıcı. 1850’li yıllarda İngiliz araştırmacı Charles Newton batılılar için önemli bir isim; Batı Anadolu’nun kültür yağmasında da başrol oynamış isimlerden birisi. İngiliz Kraliyet ailesi tarafından desteklenen Newton’un aslında ilk zamanlar Knidos’ta bir araştırma yapma niyeti yok, asıl amacı dünyanın yedi harikasından biri olan Halikarnasos’taki Mausoleum’u kazmak, burada bulmuş olduğu sanat eserlerini ülkesine götürmek (kaçırmak).
Ama kaderin bir cilvesi olarak Charles Newton’un günlüklerinden öğrendiğimize göre 2 Temmuz 1858 de Nicholas Galloni isimli bir Rum’la tanışır, Galloni Bodrum’daki kazılarda bulunmuş olan aslanlara baktıktan sonra Knidos’un güneyindeki bir burunda çok daha büyük bir aslan heykeli gördüğünden söz eder. Yapılan araştırmalar sonucu Aslan Knidos’a 3 kilometre mesafedeki Aslan Burnu'nda bulunur; aynı zamanda burası Knidos’un nekropol alanı yani mezarlarının bulunduğu yerler. Knidos’un nekropol alanı antik dünyanın en büyük mezarlık alanlarından birisi... 6 -7 km'lik bir alan, aynı zamanda bu kısımda Knidos’un atölyeleri de bulunmakta...
Aslanı aramak için bir komisyon oluşturuluyor ve Knidos’un yaklaşık 3 – 4 km güneyinde Kap Krio ’ya bakan kalın bir burunda aslan, antik mezarın kalıntılarında bulunuyor. Fotoğraflar 1858 yılında çekilmiş, Charles Newton’un bir özelliği de arkeolojide ilk kez fotoğraf kullanması; kraliyet fotoğrafçısı da kendisi ile birlikte gelmiş.
Aslanın bulunduğu antik mezar sütunlu Doruk bir peristil (yanda) ile çevrili üstü piramit biçiminde örtülmüş kare bir yapı; büyük bir ihtimalle Aslan piramit çatının üstünde yer alıyordu, bir deprem sonucu aşağı düştüğü düşünülüyor. Aslanın yerinden çıkartılıp gemiye yüklenmesi 3 ay sürüyor, yanında bir marangoz var ve onun sayesinde birçok şeyi yaptığını belirtiyor Charles Newton.
Günlüklerinde ”Toprak üzerinde uzanmış durumdayken bizler onun yüzünü hiç görmemiştik böylece Aslanı kaidesi üzerine oturttuğumuzda gözlerimiz ilk kez onun sakin ve görkemli bakışları ile buluştu, sanki onu rahatsız etsek aslan çağlar boyu devam eden uykusundan aniden uyanacakmış gibi görülmekteydi” diyor. Makaslar, makaralar aslanın üzerinde dikkatlice ayarlanıyor, heykel yapılan hazırlıklardan sonra kızaklara yerleştiriliyor, kızaklar 100 Türk işçisi tarafından yaklaşık 3 günde çekiliyor; ve adeta kendi ellerimizle Aslan’ımızı ingilizlere teslim ediyoruz...
2,89 metre boyunda,1,82 metre yüksekliğindeki Datça Knidos Aslanı bugün British Museum ‘da büyük avluda sergileniyor, gelen ziyaretçilere ''merhaba'' der gibi hemen kapının yanında anavatanından oldukça uzakta. Oldukça görkemli bir Aslan, sadece boyutuyla ağırlığı ile değil yüksek sanat değeri ile de önemli özelliklere sahip. Sakin, baba bir Aslan, derisinin görünümünden, yelesinden yaşı ilerlemiş bir Aslan olduğunu anlıyoruz.
Knidos Aslanı yüksek mezar yapısının piramidinde orayı korur vaziyette kendinden emin bir şekilde yer almaktaydı, bu etkiyi yaratabilmek bir sanat yeteneği gerektiriyor. 2400 yıl öncesinden hala sayfalarca yazı yazılabilecek bir sanat eseri, yüzüne baktığımız zaman dokunsanız ‘’yüzyıllar süren uykumdan beni uyandırdınız’’ der gibi bir bakışı var.
8,5 metre yüksekliğindeki aslanlı piramit mezarı her yere hâkim vaziyette bugün harap bir halde durmakta ve bir an önce güçlendirilmeyi ve restore edilmeyi bekliyor.
Osmanlı padişahının o dönemdeki zaafından faydalanan İngilizler sör Stanford’un padişah Abdülmecit’le olan yakın ilişkisi sonucu bu faaliyetlerde çıkarılan eserleri resmen hediye olarak almışllar. British Museum‘da bu yazı da duruyor.
Demeter yeni bir tanrıça ya da inanç figürü değildi Anadolu’da. Kökenleri Çatalhöyük-Sümer-Hatti-Hitit-Frig kökenli İnanna-Kubaba-Kibele sonrası Demeter’e dönüşmüştür. İlk ve sonbahar ekinoksları ile birlikte bolluk, bereket ve hasatı simgeleyen ana tanrıçadır. Anadolu Kadını'nın kadim simgesidir....Tarımın, çiftçilerin ve ekmeğin de tanrıçasıdır. ‘’Cadı’’ ya da ‘’Kam-Şaman’’ olarak tanımlanan Hekate’yi de yanına alan tanrıçadır ki Hekate ondan daha eskidir. MÖ 3000’lere kadar iner ve öz be öz Anadoluludur. Demeter Hayat Ağacı olan Meşe Ağacı’ nın da koruyucusudur; bu anlamda Türk Mitolojisi ’nin ‘’Umay Ana’’ sı ile özdeştir. Daha çok Karya’ da tapınım görmüştür. Hem Herodot hem de Homeros Karya’lılar ile Pelasg’ların akraba olduklarını ifade eder.
Aslanlarımız ve Demeter'imizin ana yurtlarına dönmesi için her platformda konuyu gündemde tutmamız, bu değer biçilmez miraslarımızın farkında olmamız, peşlerine düşmemiz gerekiyor !...
Onları çok yakın bir gelecekte ana yurtlarında görmek dileğiyle...
Kaynaklar :
Tarihi Eserlerimiz Aslanımızın ve Demeter’imizin en kısa zamanda ait oldukları Ülkemize dönmeleri dileğiyle bu önemli çalışma için teşekkürler