BODRUM-EYLÜL 2023 ROTASI-3
Çanakkale bölgesinden Bodrum'a geçerken ara duraklarımız Foça ve Kuşadası idi. Bu iki durak dinlenmek ve denize girmek ve kısa da olsa bugününü yaşamak istediğimiz iki bölge idi.
Bu seyahatte rotamız uyduğundan uzun süredir dilimizde olan Foça'yı görebilme şansımız oldu. Foça gerçekten Ege Bölgesi'nin minik şirin sevimli bir ilçesi. Taş evleri çok dikkat çekiyor ve birbirlerinden güzeller. Kale sahilde muhteşem görüntüsüyle denize eşlik ediyor. Deniz manzarası gün batımıyla sizlere efsanevi bir görüntü sergiliyor. Foça’ya doğa güzelliği ile 10 tam puan verecekken çok fazla sayıda mavi deniz anaları görüyoruz -ve bazıları gerçekten de ürkütücü derecede büyükler- burada denize giremeyeceğimizi anlıyoruz. Yeni Foça'da ''ümit var mı ?'' diye düşünsek te maalesef aynı durum orası için de geçerli. Deniz tarafında bir hayal kırıklığı yaşasak ta gece ve gündüzü sahildeki restoranlarla bir şenlik havasına bürünmüş bir bölgede olmaktan mutluyuz. Söylemeden geçmek istemediğimiz çarşı içindeki sakızlı dondurmacının dondurmasını mutlaka yemelisiniz, çeşitleri muhteşem; hurmadan mango ‘ya tahinliden kakao ya yaban mersininden karadut ‘a müthiş lezzetli bol çeşitleri ile damak zevkinizi doruklara ulaştırıyor; tavsiye ediyoruz yememeniz yazık olur.
Denize Kuşadası’nda doyuyoruz ve sonrasında Bodrum’a doğru yol alıyoruz...
KARYA, MAUSOLOS ve BODRUM HALİKARNAS diyelim...
Mozolenin (Mausoleum- kral mezarı-gömüt) öyküsü antik Karya’da MÖ 4.yy’dan başlıyor. Savaşları, devasa taş yapıları, yapım teknikleri, toplumsal kabulleri açısından bir yönüyle bugünden oldukça farklı bir dönem. Bazı yönleriyle ise, insani ve toplumsal açıdan bugün de pek yabancı gelmeyecek kadar yakın.
Dünyanın 7 harikasından biri olan Bodrum-Halikarnas Mozolesi ve dolayısı ile kendisinden sonraki anıt mezarlara da adını veren Mausolos, MÖ 4.yüzyılda yaşamış. Babası Hekatomnos’dan sonra, Karya Satraplık hanedanı Hekatomnidlerin 2. üyesi. MÖ 6.yüzyıldan itibaren Anadolu’yu işgal eden Persler, yönetimleri altındaki her idari bölgeyi genellikle merkezden atadıkları ‘’Satrap’’ adını verdikleri vali-tiran-yöneticiler aracılığı ile idare etmişler. MÖ 4.yüzyılın başlarında Karya’ya atadıkları satrap ise farklı siyasi dengeleri gözetmek için alışılmadık şekilde Karya’lı bir aileden seçilmiş Hekatomnos. Hekatomnos ve çocuklarından oluşan Karya Hanedanı, Karya’yı yaklaşık yüz yıl yönetmişler.
Bu dönemde Karya büyümüş ve gelişmiş, büyük inşa faaliyetlerine girişilmiş. Ancak Karyalılar, işgalci Pers güçleri ile iş birliği yaptıkları için kültürel olarak birlikte oldukları diğer Anadolu-İyon halkları tarafından ihanetle suçlanmışlar. Hatta Vitruvius MÖ 1.yüzyılda yazdığı ‘’Mimarlık Üzerine On Kitap''ta, kadın figürü şeklindeki sütunların, Karya’lıların sembolik olarak cezalandırılması amacı ile yapıldığını ve ‘’Karyatit’’ olarak adlandırıldığını anlatır. Kronolojik olarak çok doğru görülmese de bu kanı oldukça fazla taraftar bulur (ataerkil yaklaşımlar…) Oysa ki insan biçimli sütunların kaynağı Anadolu Hitit dönemine kadar gider ve ‘’Hitit Bit-Hilanileri’’ (İnsan biçimli sütunlar) olarak adlandırırlar.
Hekatomnos MÖ 377 yılında öldüğünde, Karya Satraplığına büyük oğlu ve hanedanın ikinci üyesi Mausolos geçer. Mausolos Karya’yı büyütmeyi amaçlayan saldırgan bir siyaset güder; başkenti Milas’tan kıyıdaki Bodrum-Halikarnas’a taşır. Bu aynı zamanda başta Halikarnas olmak üzere büyük bir inşa hamlesi demektir. Halikarnas’ın geniş surları ve pek çok yapısının yanında, yakındaki kutsal alan Labraunda yerleşkesindeki pek çok yapı da Mausolos döneminde yapılır, kent büyük anıt ve heykellerle süslenir.
Karya bölgesi Mausolos ve kız kardeşi II. Artemisia zamanında Pers yönetiminden ayrılmaya başlamış. Mausolos liman kenti Halikarnas’ı yani bugünkü ismiyle Bodrum’u kurarak başkenti buraya taşımış.
Bu büyük inşa dönemi özellikle heykel ve mimaride ortaya çıkan, Dor, İyon ve Pers üsluplarını bir araya getiren ve “Anadolu-İyon Rönesansı” olarak adlandırılan belirgin bir üslubun doğmasına yol açar. Tüm bu atılım içerisinde, hanedan siyaseten aşırı güçlenmiş ve bu arada vergiler de giderek ağırlaşmış. Mausolos hem Karyalılar hem de komşu kentler tarafından korkulan bir figür olmuş; birkaç kez suikasta uğramış, ancak tümünden kurtulmuş.
Mausolos ayrıca, o güne dek Persler gibi doğu kültürlerine özgü olan, adına çok sayıda yapı ve heykel yaptırmak yoluyla “kişi kültü inşası''nı, batı dünyasına taşıyan ilk ''Tiran'' olarak biliniyor. Mozole bu anlamda, Mausolos’un mezarı olmanın yanında, Hekatomnid Hanedanı’nı insani düzlemden yükselterek “kutsal-tanrısal hükümdarlık” düzeyine yerleştirmeyi hedefleyen kurucu bir politik hamle ve pek yakında batıda İskender sonrası gelişecek imparatorluklar döneminin habercilerinden biri olarak da yorumlanıyor.
İşte bu dönemin büyük inşa hamlesinin başyapıtı Halikarnas Mozolesi, Mausolos tarafından kendisi ve hanedanının, ölümsüzlüğü ve kutsallığını simgeleştirmek üzere MÖ 353/350 yılları arasında yaptırılmış, kendi anıt mezarı.
Dünyanın Yedi Harikasından biri olarak tanımlanan Mozole’nin yükseldiği yer, bugün bir çukur olarak görülmekte ve yıkık halde. Taban ölçüleri 32 x 38 metre boyutlarındaki Mozole, bir zamanlar uzun kenarı 242,5 kısa kenarı 105 metre olan geniş bir alanın kuzeydoğu köşesinde yükselmekteymiş.
Antik metinlerden anlaşıldığına göre dört bölümden oluşan Mozole’nin zemininde yüksek bir kaide (podyum); onun üzerinde İyon sütunlu tapınak şeklinde bir bölüm ve onun da üzerinde 24 basamaklı piramit şekilli bir çatı ve en tepede dört atın çektiği araba içinde Mausolos ve kız kardeşi II. Artemisia’nın heykelleri yer almakta. Latin yazarı Plinius (MS 23-79), anıtın yüksekliği konusunda 180 iyon ayağı olarak bilgi vermekte. Bu da yaklaşık 55 metre.
Londra British Museum'a kaçırılan Halikarnas Mozole Eserleri
İngiliz araştırmacı Charles Thomas Newton’un 1856-1857 yıllarında burada yaptığı kazı sırasında bulduğu olağanüstü paha biçilmez kabartma eserler, Mausolos ve kız kardeşi II. Artemisia’nın heykelleri ve dört atlı arabanın atları, parçaları ve duvar kabartma eserleri ‘’çeşitli yollarla’’ Londra (British) Müzesi’ne götürülmüş. Eserin orijinal kalıntıları bugün Londra, British Museum'da sergileniyor.
Daha önce Lord Stratford Canning (Türkiye'de bulunan İngiltere Büyükelçisi), 1846 yılında Padişah Abdülmecit'ten aldığı izinle Bodrum Kalesi'nin duvarlarında görülen Mozole kabartmalarını da Londra'ya götürmüş. Bugün Bodrum’daki yarı kapalı sergi salonunda, 180 yıl önce buradan götürülen kabartmaların ne yazık ki yalnızca bazı alçı kopyaları sergilenmekte. İngilizler lütfetmişler alçı kopyaları bize göndermişler!...
‘’Halikarnas Balıkçısı’’ olarak bilinen ünlü edebiyatçımız Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın (17 Nisan 1890, Girit; 13 Ekim 1973, İzmir) yıllar önce İngiltere kraliçesine mektup yazarak Türkiye’den götürülen eserlerin iadesini istediğini biliyor muydunuz?...
Halikarnas Balıkçısı Bodrum’a gönderildiği ‘’Mavi Sürgün’’ hayatında kültürel değerlere sahip çıkmak adına çok önemli bir adım atmıştı. Robert Kolej sonrası eğitimine Oxford Üniversitesi’nde devam eden Kabaağaçlı, bu topraklar üzerindeki değerlerin yok olmasına seyirci kalmak istemez. Türkiye’den kaçırılıp British Museum ‘da sergilenen dünyanın 7 harikasından biri olan ‘’Mozole’’ eserlerinin geri getirilmesi ile ilgili İngiliz kraliçesine yazdığı mektupta şu ifadeler yer alır:
‘’Mozole’nin güzelliği ve yeri, Bodrum’un mavi göğü ve parlayan ışıkları altındadır. British Museum’un karanlık salonlarına yakışmamakta ve yerine konulmalıdır.’’
Bir ay sonra, müze müdürü, küstah ve alaycı bir tavırla şu cevabı verir:
‘’Kraliçe hazretlerinin bize havale ettikleri mektubunuzu dikkatle okuduk. Sizi yerden göğe kadar haklı bulduk. Evet, hakikaten böyle bir sanat şaheserinin masmavi bir gök ve ışık altında daha da kıymet kazanacağına karar verdik. Bu nedenle Mozole’nin bulunduğu salonun duvarlarını Bodrum mavisine boyatıyor ve ilave projektörlerle aydınlatıyoruz.’’
Bu küstahlığa sessiz kalınmaması, gereken hukuki girişimler yapılarak değerli Halikarnas Balıkçısı’nın girişimlerinin canlandırılması gerekiyor !... Dünya müzelerine haksız şekilde kaçırılmış olan bir çok eserimizin geri alınabilmesi ve bizlere kavuşabilmesi için acilen hukuki süreçler başlatılmalı !...
Bodrum Kalesi – Sualtı Arkeoloji ve Batık Müzesi
Bu seyahatimizde Bodrum Kalesi'ne 2 kez uğradık zira eğer gündüz ziyaret ettiyseniz mutlaka gecesini de yaşayın...
Bodrum Kalesi; 1406-1522 yılları arasında St. John Şövalyeleri tarafından, antik çağlarda ada olan ancak daha sonraları kente bağlanarak yarımada durumuna gelen kayalık bir yarımada üzerinde, iki liman arasında inşa edilmiş. Yapımında yıkılan Mozole’nin taşları ve kabartmaları da kullanılmış. İç kale içerisinde Fransız, İtalyan, İngiliz, Alman ve İspanyol (Yılanlı) kuleleri olarak adlandırılmış kuleler bulunmakta.
Tam ismiyle Aziz Yuhanna (St. John) Hastaneci Şovalyeler Tarikati'nin kökeni, MS 1080 dolaylarında, hasta, fakir ve yaralı Hristiyan hacılara hizmet vermek amacıyla Kudüs'te kurulan hastaneye dayanıyor. Bu hastane başlangıçta Benedikten kuralları izleyen yalnızca dini karakterde bir kuruluşmuş. Ancak daha sonra Haçlı Seferleri ve diğer politik olaylar nedeniyle yukarıdaki işlevlerinin yanı sıra askeri bir nitelik te kazanmış. I. Haçlı Seferleri sırasında (1096-1099) Kudüs'teki hastanenin yöneticisi olan Gerard Thom Benedikt kurallarını bırakarak ''Aziz Yuhanna Tarikati'' ni kurmuş. 1187 Yılında Selahaddin Eyyubi Kudüs'ü tekrar ele geçirdiğinde şövalyeler önce Akra kentine sonra da 1291'de Kıbrıs'a çekilmişler. 1309 da Rodos'a yerleşen şövalyeler bu tarihten itibaren ''Rodos Şövalyeleri'' olarak anılmışlar. Burada Anadolu ve Orta Doğu ile köprü kurup Doğu-Batı ticaret yollarının kontrolünü sağlamaya çalışmışlar. Papalık, Fransa, Venedik ve Kıbrıs ile anlaşmışlar ve 1344 te önemli bir ticaret merkezi olan İzmir Limanı'nı ele geçirmişler. 1402 de Timur'un Anadolu ile birlikte İzmir'i de ele geçirmesi üzerine şövalyeler Bodrum'a (Petronium) gelerek Bodrum Kalesi' ni (Aziz Petros Kalesi) inşa etmişler.
Rodos’un 1522 yılında Kanuni tarafından alınmasından sonra, şövalyeler Bodrum ve çevresini 5 Ocak 1523’de terk ederek önce İtalya ardından da Malta'ya çekilmişler ve ''Malta Şövalyeleri'' adını almışlar. Şövalyelerin kısa hikayesi böyle...
1895’den itibaren hapishane olarak ta kullanılan Kale, Fransız ve İngilizlerin I. Dünya Savaşı sırasında 26-28 Mayıs 1915’de bombalamaları ile yarı yıkık hale gelerek terk edilmiş.
Üzerine inşa edildiği antik dönem yapı kalıntıları, 15.yüzyıl Avrupası’nın anıtsal sanat, gotik mimari ve teknik özelliklerini yansıtan Rodos Şövalyeleri ve Osmanlı dönemlerinde inşa edilen yapıları bir arada bünyesinde bulunduran Kale, çok katmanlı tarihi yapısıyla önemli bir anıt eser.
Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi’ni de içinde barındıran Bodrum Kalesi UNESCO Dünya Mirası ''Geçici'' Listesi’nde yer almakta. Niye ''geçici'' anlamak zor ?!?....
Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi; alanında sadece Türkiye’de değil dünyada sayılı müzeler arasında yer alıyor.
Kalenin çeşitli bölümlerinde sergilenen batıkları MÖ ve MS tarihlendirme sırasına göre gösterelim.
Dünyanın en eski batıklarından olan, bundan 3300 yıl önce yani Geç Tunç Devrine ait Likya Ticaret Gemisi “Uluburun Batığı” bu müzede sergileniyor. 15 metre uzunluğunda 5 metre genişliğindeki gemi limana çok kısa bir mesafe kala alabora olmuş. Batık limandan 60 metre açıkta bulunmuş.
Bu batığın en önemli özelliklerinden biri de çıkış ve varış yeri bilinen bir gemi olması. Çıkış yerinin Mısır olduğu anlaşılıyor çünkü gemide Mısır Kraliçesi Nefertiti’nin mührü ve geminin burun kısmında altın kaplamalı Nefertiti heykeli bulunuyor. Bu da bize dönemin önemli bir ticaret gemisi olduğunu gösteriyor. Gemiden çıkartılanlar da bunu destekler nitelikte. Ayrıca gemide 150’den fazla cam külçe bulunmuş ki bu külçeler bilinen en eski ve eksiksiz cam külçeler oldukları için de oldukça önemli. Buna ek olarak batıkta fil dişleri, su aygırı dişleri, vazo ve müzik aleti yapımında kullanılan deve kuşu yumurtaları ve kaplumbağalar da bulunmuş. Hammadde olarak kullanılan bu malzemelerin dışında altın kadeh, altın takılar, altından fayanslar, kap kacaklar, yiyecek tohumları da gemiden çıkanlar arasında. Bütün bunlar geçmişteki ticareti, kültürleri ve o zamanın özelliklerini anlamamızı sağlıyor.
Tabii ki tek batık, yukarıda gördüğümüz gibi, Uluburun değil;
Finike Gelidonya Burnu batığı, Bodrum Yassıada Batığı, Roma Tüccar Gemisi, Şeytan Deresi Batığı, Marmaris Serçe Limanı Batığı ve Tektaş Batığı. Bütün bu batıklardan pek çok keşif dalışı ve organize çaba sonrası çıkartılan eserleri Su Altı Arkeoloji Müzesi’nde görmenizi önemle avsiye ediyoruz...
Bazı görseller
Serçe Limanı Batığı (MS 11.Yüzyıl) :
Leleg Gözleri
Eski yazılı belgelerde kimi zaman Karyalıların ataları olarak gösterilen Lelegler'in Bodrum-Halikarnas'ta kurdukları antik yerleşkenin adı Pedasa. Pedasa, kendine özgü taş işçiliği, yapı tipleri ve kültürü ile Leleg halkının kimliğini yansıtan yerleşimlerin başında geliyor. MÖ 1200'lerden itibaren Anadolu Hitit/Luvi kültürel izlerinin kolayca okunduğu Pedasa yurdumuzun eşsiz kültürel ve doğal miras alanlarından...Pedasa Atena Kutsal Alanı'nda bulunan bu bir çift Leleg Gözü MÖ 5.Yüzyıla tarihlenmekte. Göz bebekleri için mavi, iris içinse yeşil renkli cam kullanılmış ve adak amacıyla kutsal alana bırakılmış...
Kaynaklar:
Anadolu Tanrıları – Halikarnas Balıkçısı
Düşün Yazıları – Halikarnas Balıkçısı
Comments