BÜYÜK TAARRUZ ve BÜYÜK ZAFER
Güncelleme tarihi: 26 Ağu 2024

Zafer Bayramımız Kutlu Olsun.
30 Ağustos 1922'de Dumlupınar'da Atatürk'ün başkomutanlığında zaferle sonuçlanan Büyük Taarruz'dan sonra, Atamızın ve İsmet Paşanın Batı basınında çıkan fotoğrafları,
İsviçre "Schweizer Illustrierte Zeitung"gazetesi, 14 Ekim 1922.
Fransız "L'Illustration" dergisi, 16 Eylül 1922.
Büyük Taarruz Zaferinin Tarihimiz Açısından Önemli Noktaları
“En geç iki gün içerisinde Yunan cephesini yararız. Sonrası Yunanlar için felaket olacaktır.” Mustafa Kemal Paşa
“Hayal görmeyin. Ben Afyon'u da düşman mevzilerini de gördüm, orası öyle bir-iki günde geçilecek yer değil” Yakup Şevki Paşa (Yakup Şevki Subaşı)
“Bir sürpriz beklemiyoruz” şeklinde telgrafı alan Atina Elçisi Lord Granville (Granville George Leveson-Gower, 3rd Earl Granville) huzur içinde yaz tatiline çıktı...
Kaya Boztepe
Bütün Dünya, Ağustos 2017
30 Ağustos gerçekte Çifte Zaferdir...
TBMM’de ise açık açık dile getirilmese de en iyi niyetliler bile ordunun taarruz edemeyecek durumda olduğu düşüncesine kapılmıştı. Muhalefet bunu ustaca işliyordu.
30 Ağustos Zaferi bu nedenle, yalnızca cephede işgalci düşmana karşı kazanılmış bir zafer olmasının çok ötesinde, içeride, TBMM’deki kimi milletvekillerine karşı da kazanılmış bir zaferin simgesidir.
Yaşar Öztürk Bütün Dünya, Ağustos 2007
Büyük Taarruz, Türk Kurtuluş Savaşı sırasında Türk ordusunun Batı destekli Yunan Krallığı kuvvetlerine karşı başlattığı genel saldırıdır. 21 Ağustos 1922'de saldırı emri verilmiş, 26 Ağustos'ta saldırı başlamış, 9 Eylül'de Türk birlikleri İzmir'e girmiş ve 18 Eylül'de de Yunan ordularının denize dökülmesiyle sona ermiştir.
Erdal Sarızeybek
Büyük Taarruz, yaklaşık 200 yıldan beri Türk ordusunun galibiyetiyle sonuçlanan ilk taarruz savaşıdır. Çanakkale ve Sakarya'da Türk zaferi, hücum eden düşmanı durdurmakla sınırlı kalmıştır. Oysa Başkumandan Meydan Muharebesi'nde düşman ordusu topyekûn yok edilmiş, yaklaşık 150.000 kilometrekare alan 14 gün gibi kısa bir sürede ele geçirilmiştir. Zafer, Yunan işgaline son vererek Kurtuluş Savaşı'nın kesin bir askeri sonuca ulaşmasını sağlamıştır. Böylece Türk tarafı Lozan'da toplanan barış konferansına önemli bir diplomatik avantajla katılmış, askeri durumun barış görüşmelerinde aleyhte pazarlık kozu olarak kullanılmasını önlemiştir. (Taarruz olmasaydı Yunan ordusu belki İzmir'e çekilecek, barış konferansında Yunanlıların İzmir ve Ayvalık'taki durumu pazarlık konusu olacak, bu yerler sonuçta bir olasılıkla kurtarılsa bile karşılığında birçok taviz verilecekti.)

Afyon-İzmir arası kuş uçuşu 400 km'dir. Karadan ve muharebe engebeleri dikkate alınırsa 560 km. Topçu atışıyla başlayan taarruz yıldırım gibi gelişir. Fahrettin Altay Paşa'nın 5 bin kişilik Süvari Kolordusu (5. Kolordu) Ahır Dağı'nı dolaşıp çevirme hareketini başarıyla gerçekleştirirken, geri kalan 192 bin kişilik ordunun tamamı piyadedir, yani koşar...
Ve Ordumuz bu mesafeyi savaşarak 10 günde koşmuştur....
Orhan Çekiç
Yıl 1922'ydi ve Ağustosun otuzu.
Beş gün beş gecedir,
namludaki mermiydi asker.
Beş gün beş gecedir ölümle kapı komşuydu Anadolu.
Ağustos'un otuzuydu.
Bir diriliş destanı yazılıyordu,
Afyon’dan Dumlupınar’a.
Büyük, çok büyük bir zaferdi,
yokluklar içinde tarihe yazılan.
En helalinden Başkomutan olmuştu Mustafa Kemal.
Ergenekon’da halkına yol gösteren kurt gibi
bakıyordu gözleri.
Sanki başka bir Demirdağ eritilmişti Dumlupınar’da.
Ve Türk Halkı,
Alpaslan’ın yanında neyse,
neyse Malazgirt’te, Dandanakan’da,
ve neyse İstanbul surları önlerinde, Çanakkale’de
aynı çılgın yüreklerdi.
Onbinlerce şehitle bedel,
geri almıştı paramparça ülkesini.
Şimdi bayrak bayrak kutlama,
yurdu kırmızıya boyama vaktidir.
Bu bayram olmasa, olmayacaktı hiçbir bayram.
Şimdi dalga dalga kutlama zamanıdır.
Ve şimdi, bu kutsal mirası,
Çalışarak hak etmek lazımdır,
sonsuz şükran dualarıyla.
Ağustos’un otuzudur.
Prof.Dr. Nevzat Çevik
Bu bayram olmasa, olmayacaktı hiçbir bayram...

30 Ağustos öncesi ve sonrası Vahdettin
Kurtuluş Savaşı boyunca Mustafa Kemal Paşa'yla hiçbir şekilde iletişime geçmeyi kabul etmeyen, savaşın bitmesi ve makul bir barış yapılması için Mustafa Kemal Paşa'nın sunduğu hiçbir öneriyi kabul etmeyen, bilakis üç kıtada canı pahasına Osmanlı toprakları için savaşmış kıymetli paşaları idama mahkum eden ve hatta Sakarya Savaşı gibi kanlı ve kutsal bir savaşta binlerce insanın şehit düştüğü bir sırada sarayında 5. nikahını yapan Vahdettin, Kurtuluş Savaşı sonrası aniden bambaşka bir adam oluvermiştir.
İzmir'in kazanılmasıyla ikinci emir gelir... ''Ordular hedefiniz İstanbul!'' Tereddütsüz geçilecektir öteki tarafa çünkü Trakya'da, Yunanların Türk Müslümanlara yaptığı katliamlar devam etmektedir. Mustafa Kemal Paşa'nın Trakya tarafına geçmek istemesinin ilk sebebi, Müslümanlara yapılan zulmü durdurmaktır. (Bu zulümlerin sebeplerinden biri, nüfus yapısını değiştirmekti.)
İngilizler, Türklerin İzmit'e ve Çanakkale'deki (sözde) tarafsız bölgeye yığılmış şanlı ordusunun taarruzuna sayılı vakitler kala ateşkes ve konferans önereceklerdir: ''Mudanya Ateşkesi''.
İşte bu sırada Vahdettin, önce ''Kemalistlerin tedavisi ve masrafları için'' Kızılay'a bağışta bulunur. Haremi de bu bağışa ortak olmuştur. Birkaç gün sonra ise Vahdettin, o büyük Türk'ü, 30 Ağustos'taki zaferinden dolayı tebrik eder. Gazi Paşa'ya ''En ünlü, en meşhur General'e'' başlığıyla bir telgraf gönderir; ancak Mustafa Kemal Paşa, Vahdettin'in ne tebriğini kabul etmiştir ne de telgrafı almıştır. Bu olay dönemin yabancı basınına da bu şekilde yansımıştır.

Vahdettin 16 Kasım 1922 de kaleme sarılır :
İstanbul İşgal Orduları Başkumandanı General Harington Cenaplarına,
İstanbul'da hayatımı tehlikede gördüğümden İngiltere Devleti'ne sığınır ve bir an önce İstanbul'dan başka bir yere götürülmemi talep ederim efendim.
Müslümanların Halifesi Mehmet Vahdettin
Bundan tam 101 yıl önce, 17 Kasım 1922 de son padişah Vahdettin I.Dünya Savaşı'nda yüzbinlerce Mehmetçiğin kanını döken, sonrasında Anadolu ve Trakya'yı Yunan ordularına peşkeş çeken, Türk başkenti İstanbul'u işgal eden İngiltere'ye sığınarak Türkiye'den kaçar.
II.Mehmet (Fatih) 1453'te İstanbul'u feth etmiştir. VI.Mehmet (Vahdettin) ise 1922 de İstanbul işgal altındayken, İstanbul'u işgal edenlere sığınıp kaçmıştır.
Savaşın sonlarına doğru Anadolu’daki Küçük Asya Orduları Komutanı General Hadjianestis 22 Ağustos 1922’de görevden alınarak yerine General Nikolaos Trikopis tayin edilmiştir. Ancak General Trikopis, 26 -30 Ağustos tarihleri arasındaki Türk Taarruzu sırasında İzmir’e doğru çekilirken Murat Dağı yakınlarında Çalköy’de, ordusu ve maiyetiyle birlikte 2 Eylül 1922’de esir düşmüştür.
Trikopis, Yunan Orduları Başkomutanı olduğunu kaderin garip bir cilvesi olarak Sir H. Rumbold’un Lord Curzon’a yazdığı 12 Eylül 1922 tarihli yazıdan anlaşıldığına göre, 3 Eylül 1922’de Uşak’ta Mustafa Kemal Paşa’dan öğrenmiştir. Yunan generallerinin esir oluşu Yunanistan’ı karıştıracak ve bir ihtilal havasının oluşmasına sebep olacaktır.

Türk birliklerine teslim olmak mecburiyetinde kalan esirlerin durumunu İsmet Paşa hatıralarında şöyle anlatır: “Esirler arasında Yunan Kolordusu kumandanı General Trikopis, 2. Kolordu Kumandanı General Diyenis ile yüksek rütbeli birçok kumandan da vardı. Generalleri bana getirdiler. Gayet yorgun bir haldeydiler. Dudakları şişmiş, çay ikram ettim, beraber çay içelim dedim. Çay içecek halleri yoktu, içemiyorlardı. Kendilerine arkadaşça, iyi muamele ettik. Hep beraber oturduk, muharebeden bahsettik. Kendilerinin iyi muharebe ettiklerini, talihin yaver olmadığını söyledim. Arkadaşça konuşalım dedim. Muharebenin başından beri, buraya gelinceye kadar, düşmanın muhtemel hareketlerine dair zihnimden geçen ve yapmasını tahmin ettiğim teşebbüsleri birer birer Trikopis’e anlattım. Trikopis ve Diyenis ile muharebe safahatını uzun uzadıya konuştuk, münakaşa ettik. …Konuşmalarımız bitince palaskamı, kılıcımı taktım. Kendilerine, sizi resmi vaziyetimle başkumandana takdim edeceğim dedim. Onları aldım, başkumandanın huzuruna götürdüm. Atatürk çok âlicenap davrandı. Onlarla konuştu, teselli etti. Kendileri çok mütehassıs oldular.”
Böylece Mustafa Kemal Paşa ülkesini işgale gelen ama şimdi esir olan birine centilmenliğini ve Türk misafirperverliğini de göstermiştir. 24 Eylül 1922’de, esir alınan General Trikopis, General Diyenis (Digenis) ve diğer Yunan subayları trenle Uşak’tan Ankara’ya getirildiler ve Sarıkışla’ya gönderildiler. Yunan Orduları Başkumandanı memleketine döndükten sonra askerî mahkemede yargılandıysa da beraat etmiştir. Yunan Ordusu’ndaki görevine devam etmiştir. Trikopis 1927 yılında tümgeneralliğe terfi etmiştir. Emekli olduktan sonra hatıralarını yazarak yayınladı. Bu eser “General Trikopis’in Anıları” adıyla 1968 yılında Türkçeye de tercüme edilmiştir.
Türk Ulusu olarak bizlere bağımsızlığımızı ve onurumuzu kazandıran ve bu büyük zaferin kazanılmasında büyük fedakarlık ve kahramanlık gösteren başta Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk, silah ve dava arkadaşları ve tüm şehitlerimizi rahmet, özlem ve minnetle anıyorum, ruhlarınız şad ve kutlu olsun.
Videolar :
Kaynaklar :
Comments