top of page

ANTİK YUNAN HİÇ VAR OLMADI !

Bu kısa çalışmamda size 26 Ağustos 2024 tarihinde ‘’The Onion’’ adlı bir Amerikan haber portalinde yayınlanan ‘’Historians admit to inventing Ancient Greeks’’ ‘’Tarihçiler Antik Yunanlıları Uydurdu’’ adlı makaleyi kendi araştırma ve görüşlerimle birlikte (italik metinler) değerlendirerek sunmak istiyorum. Makalenin linki çalışma içinde verilmiştir.


Herşeyden önce şunu ifade etmem gerekir ki dünya kültürlerinin hepsi insanlığın ortak değerleridir ve saygıyı hak ederler. Saygıyı hak etmeyenler ise, bu değerleri ve tarihi çarpıtarak siyasi güç devşirmek, baskı uygulamak ya da kullanışlı vekillerine mal etmek isteyenler ve onların yandaşlarıdır. Tarih bunların örnekleri ile doludur. Bunların en tehlikelileri ise günümüzde de görebileceğimiz gibi tarihi bilimsellikten uzak hurafe, mit ve dinsel metinlere dayandırarak sözde hak ve güç elde etmek adına soykırım dahi yapabilecek duruma gelmiş olanlardır.


Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlı arkaik kültürlerin ürettiği mitosları tek bir medeniyete ait görmez. Medeniyetlerin birbirlerini sürekli etkilediklerini ve bu nedenle uygarlığın da tek bir ulusun tekelinde olamayacağını vurgular. Eserlerinde sık sık “insandaşlık”tan bahseden Kabaağaçlı, kültürlerin kaynaşmasıyla oluşan, tüm insanlık için gerekli olan gerçek insan severliğe işaret eder. Halikarnas Balıkçısı’nı Türkiye’deki mitoloji çalışmalarında ayrı bir yere koyan şey, onun karşılaştırmalı mitoloji alanında verdiği eserlerdir. Bu çalışmaları onu farklı kılar. Zira ülkemizde günümüzde dahi bu alanda verimli çalışma ve girişimlerin eksikliği hissedilmektedir. Oysa dünyanın en büyük ve önemli açık hava müzesi niteliğindeki Anadolu, karşılaştırmalı mitoloji ve kültür çalışmaları için bulunmaz bir zenginlik kaynağıdır.


Kendisine büyük saygı duymakla birlikte Atatürk'ün ''Anadolu en aşağı 7000 yıllık Türk beşiğidir'' sözünü de daima kulağıma küpe ettiğimi belirtmek isterim.


Türk kültürü dendiğinde tüyleri diken diken olup “evrensel kültür” nutukları çekmeye başlayanlar, Kurtuluş Savaşı’mız ile ilgili “…keşke yunan kazansaydı…” diyebilecek kadar densizleşenler, bilerek ya da bilmeyerek “Antik Yunan” ve benzeri tanımlamaları orada burada kullamaktan da geri kalmayanlar neye alet olduklarının farkında mıdır acaba ??!….


''Yunan-Grek'' kelimesinin serüvenine kısaca bakıp makalenin çevirisine ve kendi yorumlarıma geçerek devam edelim...


Yunanistan coğrafyasındaki kavim ve halklar tarihi boyunca hiçbir zaman bir devlet olamamıştı. Batılı tarih literatürünü benimsemiş tarihçiler tarafından “Eski Yunan” olarak ifade edilse de o zamanlarda bile, birbirinden ayrı, kent kavim ve topluluklarından oluşan bir coğrafya idi. Aiol, Aka, Dor, Helen (kavim adıdır), Atinalılar, Ispartalılar, Korentliler, Argoslar, Tebliler, bu topraklarda yaşayan kavimler olup çoğu zaman birbirleri ile savaş durumundaydılar. Bir ara Attik-Delos deniz birliği adı altında kısa bir birlik oluştursalar da (MÖ 477-MÖ 404) bu birlik ancak 70 yıl kadar sürmüştür.


"Grek" deyiminin Batı dünyasına Latinlerden (Romalılardan) geçmiş olduğu ve ‘’Köle’’ anlamında kullanıldığı görülmektedir. Latince sözlüklerde ‘’Grek’’ kelimesinin ‘’hilekar-hırsız-taklitçi’’, ‘’dolandırıcı’’ anlamlarına da geldiği yazılıdır. Eğer ünlü Fransız ansiklopedisi Larousse'un 1930 baskısı, 3. cilt, 867. sayfasını açarsanız bu hilekar kültürün şöyle tanımlandığını görürsünüz. "Grek: Roue, fripon, escroc, particulierement au yev: Etpulser les grees d'un cerele." Türk Dil Kurumu'nun Fransızca - Türkçe Büyük Sözlüğüne göre bu fansızca metnin manası şudur: "Çıkarı için anasını satar. Kurnaz, sinsi, düzenbaz, dümenci, üçkağıtçı, hin oğlu hin, edepsiz, bilhassa oyunda kulüpten kovulan!"


Günümüzde Batı tarafından "Grek, Greek, Greece" sözcükleri daha çok kullanılmaktadır. Bu anlam Yunanlıları rahatsız ettiği için II. Dünya Savaşı'ndan sonra, Yunan hükümetinin başvurusu üzerine "Grek" kelimesinde düzeltme yapılmıştır. ‘’Grek’’ kelimesinin Roma dönemlerinden gelen kötü anlamı dolayısıyla Yunanlılar, "Hellen" sıfatını kendilerine daha layık görmüşler ve ülkeleri için ‘’Hellas’’ adını kullanmaya başlamışlardır.


Antik Yunan Hiç Var Olmadı!


Antik Yunanistan hakkında bildiğimiz her şey, son 200 yılda çoğunlukla Yapay Zeka bilgisayarları tarafından yazılan algoritma talimat setleriyle yazılan, Almanya'daki Alman-İskandinav Enstitüsü’nde Cizvitler tarafından finanse edilen sahte bir kurgusal hikaye!


Tarihçiler Antik Yunan'ı İcat Ettiklerini İtiraf Etti!


Bilim insanları, demokrasiyi hayali bir medeniyete bağladıkları için özür diliyorlar.


WASHINGTON: Bir grup önde gelen tarihçi Pazartesi günü National Geographic Society'de bir basın toplantısı düzenledi; uzun zamandır Batı medeniyet, kültür ve edebiyatının entelektüel temeli olduğuna inanılan Antik Yunan kavramını masa başında kurguladıklarını duyurdular.


"24 tarihçi, antropolog ve klasikçiden oluşan bir ekip 1971-1974 yılları arasında ‘’Yunan’’ dokümanları ve eserlerini taklit etmek için gece gündüz çalıştı. "


Profesör Gene Haddlebury: "Gençtik ve kariyerimizde ilerlemeye çalışıyorduk, bu yüzden Homer'ı, Aristo'yu, Sokrat'ı, Hipokrat'ı, her türlü sütunu icat ettik. "


İlave edelim…Hepsi Anadolu Türk topraklarında yaşamış ve diğer coğrafyalara kültür, bilim öğretmiş, taşımış antik bilim insanlarımızdan bazılarının listesi:

Kolophon: İzmir, Menderes, Değirmendere.

Teos: İzmir, Sığacık.

Keos (Kios): Bursa, Gemlik.

Hierapolis: Denizli, Pamukkale.


Anadolu filozof, bilgin, tıpçı, coğrafyacılarının isimlerinin sonuna (es) (os) getirerek Yunanlı yaptılar biz de bunları yıllarca ‘’Yunanlı’’ sandık, Antik Yunan'da medeniyet var sandık, hayranlık besledik oysa hepsi kurguydu.


Homer İzmir-Aydın’lı idi ama Homer(os) olunca Yunanlı yapılıverdi;


Herodot Muğla Bodrum’luydu ama Herodotos olunca Atina’lı yapılıverdi... Bu yer ve kişi isimlerinin eski isimlerin yerine kullanılması ise Makedonyalı İskender (MÖ 336) ve Doğu Roma İmparatoru Heraklius (MS 7.yüzyıl) buyrukları ile gerçekleşmişti ve sonrasında da artarak devam etti…


Bir başka görsel…

Makaleye devam edelim…

Birkaç saat içinde tüm zamanların en büyük ve en etkili ‘’medeniyeti’’ doğdu ve tüm dünya buna inandı.


Ve yine de, "Yunanistan denen yer bugün bildiğimiz gibi hiç var olmadı. " Bugün sözde Yunanistan'da yaşayan insanlara Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu'nda "romej", Osmanlı İmparatorluğu'nda ise "raja", “rum” denildi.


Yunanistan adı Doğu Roma (Bizans) zamanında hiç olmadı.


Bugün Yunanistan'da yaşayan insanlar, tarihin iddia ettiği gibi Antik Yunanistan'ın torunları değil. Aslında İlirya-Pelasgia medeniyeti olan, modern zamanlarda yanlış ve kasten "Yunan" olarak adlandırılan antik kültür ve medeniyet aslında Makedonyalıydı.

(Makale de ‘’Makedonyalı’’ denmesine rağmen Anadolu-Mezopotamya derin tarih ve kültürü bize kaynağın Anau, Sümer, Elam, Pelasg, Etrüsk, Leleg, Turukku, Hurri, Hatti-Hitit, Truva-Turova, İskit-Saka-Kimmer-Frig-Amazon, Karya, İyonya, Likya, Lidya vb. uygarlıklarda olduğunu gösterir. Bu konuda en önemli kaynaklardan biri Prof.Dr. Fahri Işık’ın ‘’Uygarlık Anadolu’dan Doğdu’’ adlı bilimsel eseridir).


1802 yılındaki büyük sel ve 1900 yılındaki iktidar değişikliği sonrasında, yeni Yunanistan ülkesi kuruldu.


Makalenin tamamını buradan okuyabilirsiniz:

Tarihçiler Antik Yunanlıları İcat Ettiklerini İtiraf Etti!


Gerçekliğin bize fantezi, fantezinin de gerçek olarak sunulduğu bir dünyada yaşıyoruz. Bu dünya bize anlatılan gibi değil, ve bildiğimiz her şey sahte hayal hikayeleri.


Gerçek Tartaryan-Makedon eski dünya tarihinden isimler ve olayları alıp hiç olmayan bir sürü sahte hikaye icat edip sahte olay ve isim anlatımı yaratmak için milyonlarca sahte tarih kitabı yayınladılar. Yeni Dünya Düzeni, eğitim sistemini bu yanlış bilgileri kitlelere öğretmek için kullanıyor.

Yukarıdaki fotoğraf Atina'yı 1865 yılında Akropolis tepesi etrafında bir köy yerleşim yeri olarak gösteriyor! Bugün Atina hakkında bildiklerimizin geri kalan kısmı, görünecek tek bir ev ya da kişinin olmadığı çorak bir araziydi.


Öte yandan bu tarihsel gerçekleri siyasi güç ve sömürgeci amaçlarla çarpıtma çabaları bu kadar yeni ve sadece bunlardan ibaret değil; aşağıda bir kaç örnek...


Etrüsk kökenli İmparator Claudius’un (41-54) Etrüsk, Kartaca tarihi ile ilgili bulgu ve belgelerini içeren 20 bölümlük eserinin Romalılar tarafından yakılarak imha edilmesi de söz konusu olmuştur. Etrüsklerin kendi ulusal ve kültürel tarihleri hakkında bilgiler içeren ve Latinlerin ''Tuscae Historiae'' adını verdikleri belge ve kitaplar Augustus (MÖ 23 - MS 14) ve ondan sonra gelen imparatorlar tarafından imha edilmiştir. Latin imparatorların gözünden kaçanlar ise daha sonra Papalar tarafından yakılmıştır. Çünkü Papalarda Etrüsklerin dine dayalı sosyal kural (töre) ve geleneklerinin Hristiyanlığın yayılmasını engelleyebileceği korkusu vardı.


Romalı tarihçi Suetonius'a göre Claudius zamanında onun yazmış olduğu tarih kitabı İskenderiye'nin ünlü kütüphanesinde konferans şeklinde yılda bir defa, bir kaç celsede, başından sonuna kadar halka okunurmuş...Günümüzde Claudius'a ''tarihteki ilk etrüskolog'' ünvanı verilmektedir.


Batı, bu işe 17.yüzyıl sonlarında başladı. İngiltere’de ‘’bilimsel hiçbir temeli olmayan’’ deri rengine dayalı ırkçılık gelişirken, Amerikan yerlilerinin kökünü kazıma ve Afrikalı siyahları köleleştirme amaçlı ikiz görgüsüzlük yürütmeye kondu. 1734 yılında Hannover Elektörü ve İngiltere Kralı olan 2.George tarafından kurulan Göttingen Üniversitesi, Britanya ile Almanya arasında sözüm ona bir ''kültür köprüsü'' oluşturmuştu. İnsanların ‘’ırk sınıflandırması’’ üzerine ilk ‘’akademik’’ çalışma 1770’te Johann Friedrich Blumenbach tarafından kaleme alındı ve ‘’Beyaz Irk’’ ırklar hiyerarşisinin en başına getirildi. Bu oluşum daha sonraları Almanya’da ortaya çıkan Hitler nazizm doktrinini tetikleyecek ve hepimizin bildiği gibi milyonlarca insanın katline sepep olacaktı.


Belgelenmiş tarih kayıtlarından da bilindiği gibi, 1830'lardan önce Yunan / Yunanistan (Greek/Greece) olarak bilinen bir kimlik, kültür ve ülke yoktu. Aslında ''Yunan'' kimliği 18.yüzyılın ortalarından 19.yüzyılın ortalarına kadar Bavyera ve Prusya'nın Cermen eyaletlerinde icat edildi ve burada Göttingen Üniversitesi'ndeki tarih bölümü Batı desteği ile yeni kurulan ulus ve devletin tarih ve dilini üretmek için çok çabaladı. Hatta 1832 yılında Londra Konferansı'nda aynı zamanda dönemin süper güçleri kabul edilen Birleşik Krallık, Rusya ve Fransa, Yunanistan tahtını 17 yaşındaki Bavyeralı Otto'ya teklif etti. Teklifin kabul görmesi ile Prens Otto, Yunanistan Krallığı'nın ilk kralı olarak tahta oturdu. Yani yeni Yunan devletinin başkanı bir yunan bile değildi !.......


Bu arada, ‘’Antik Yunan’’ kültürü olarak bizlere tanıtılan ve bizim de sorgulamadan kabul ettiğimiz bu kültür ve Roma kültürü bilinçli bir şekilde ön plana çıkarılıyor ve Batılı ‘’Hint-Avrupa Tarih Tezi’’ yazıcıları kanalıyla Batı’nın (tabi bunların arasına Rus Çarlığı ve sonraki SSCB yayılmacı anlayışını da ilave etmek gerekir) kültürel ve ırksal üstünlüğü dayatılarak yerel destekçilerle birlikte sömürgecilik meşrulaştrılıyordu.

Öte yandan Napolyon Bonapart 1798'de Mısır'ı işgale kalktığı zaman Müslüman halkı yanına çekebilmek için bir bildiri yayınlamış ve "Buraya gaspedilmiş haklarınızı iade için geldim. Ben, Allah'a Mısır'ın başında olan Türklerden (Memlükler'den) daha fazla inanıyorum. Hazreti Muhammed'e ve hayran olduğum Kur'an-ı Kerim'e büyük hürmet gösteriyorum" diyerek Türk karşıtı siyasetini devreye sokmak istemişti.

İngiltere Birleşik Krallığı’nın 1876’da Liberal Parti önderi W. L. Gladstone’un ağzından dillendirmeye başladığı “Türk ırkını Avrupa’dan kovup Asya’ya süreceğiz!” görüşünün; 1920 Sevr Bildirisi’nde tıpkısıyla yinelenmesi de bu kol faaliyetlerinin aralıksız sürdüğünün bir başka önemli göstergesiydi.

Atatürk’ün benimsediği tarih görüşü ise, 1800’lerde, Avrupalı bilginlerce, kazı bulgularıyla, dilbilimsel kanıtlarla oluşturulmuş ve 1876’dan sonra politika değiştiren Batılı devletlerce seferber edilen sayısız akademisyen tarafından çürütülmeye çalışılmasına karşın, bugüne dek dimdik ayakta kalmış, tarihsel gerçeklere dayalı “Türk Tarih Tezi ya da Turani Avrupa Tarih Tezi”dir.


Atatürk, bu tarih tezini hiçbir zaman “Siyasal Yayılmacılık” (Panturanizm) olarak yorumlamamış ve böyle uygulamamıştır. O, Batı’nın barbar saydığı Türkler’in, insanlık ailesi içinde köklü ve uygar bir geçmişi bulunduğunu bu bilimsel tezle kanıtlamış; Batı’nın bilimdışı ‘siyasal ırkçı’ aşağılamalarına, yine batılılarca üretilmiş olan bu bilimsel tezle karşılık vermiştir.


Ülkemizde, Atatürk’ün benimsediği tarih görüşüne dayanan Türk Resmi Tarihi’ni yalanlamayı meslek edinmiş; Türkleri uygarlık düşmanı olarak damgalayan Gladston’cu, Renanist (Ernest Renan), Hitlerist, Sevrci, Hint-Ari Avrupa Resmi Tarihi’ni savunan birtakım sözde siyasetçi, tarihçi ve yazarlar vardır. Kendilerine “tarihçi” diyen ve dedirten bu gibi yazarlar; “Türk Resmi Tarih Tezi” diyerek saldırdıkları tezlerin, gerçekte 1930’larda Atatürk tarafından üretilmediğini; 1800-1876 arası, yani Atatürk doğmadan önce, Fergusson, Rawlinson, Layard, Oppert, Cahun, vb. gibi yüzlerce tarafsız Batılı bilginin bilimsel saptamalarına dayandığını, ya hiç bilmemekte, ya da bu gerçeği bile bile gizlemekledirler.


Halen dahi Anadolu-Türkiye ve Mezopotamya coğrafyalarının derin tarih, starejik konum, su ve verimli kaynakları üzerindeki emelleri devam eden güç odaklarının ‘’Antik Yunan’’ ı bırakıp ‘’Luwi’’ o da olmazsa Anadolu neolitik çiftçilerini kendi ataları gibi göstermeye çalışıp buralardan köken siyaseti çıkarma faaliyetleri devam etmektedir. Bu konuda tarih ve kültürümüze sahip çıkmak, kendimizi ve halkımızı bilimsel bilgilerle donatmak çok önemlidir.


Gizlenen ve çarpıtılmış gerçekleri halka duyurmak, ‘’Türk Tarih Tezi’’ çalışmalarını kaldığı yerden devam ettirilerek eğitim müfredatlarına aldırmak bir Türk aydının, vatandaşının, akademisyeninin en önemli görevidir.

 

Tarihsiz kalmayın, esenlikle kalın…


Kaynaklar :

Adile Ayda - Türklerin İlk Ataları

Pontus Yalanı adlı makale – Nedret Sevinç’ten alıntı.

91 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


Yazar Hakkında
WhatsApp Image 2022-11-17 at 2.45.19 PM.jpeg

Muzaffer Haluk Hızlıalp 30.11.1962 yılında İstanbul’da doğmuştur. İlk öğrenimini Erenköy ve Yıldız İlkokullarında, orta ve lise öğrenimini Fransız Saint-Benoit Erkek Lisesi’nde, Üniversite eğitimini İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde, lisans-üstü eğitimini ise İngiltere King’s College’ da tamamlamıştır.

#GunesInsan

Yeni bir çalışma yayınladığımda güncelleme almak için bloguma abone olun.

Teşekkur ederim!

bottom of page